Tour of Türkiye’nin ikinci etabında Ahmet Örken, “Ahmet Döverken” oldu!
Tour of Türkiye Kemer-Kalkan etabı Tour of Keyfine’ydi. Jasper duble yaptı çünkü Bol erken yatmayıp kâğıt oynadı. Yolda 17’lik o çocuğun adı yazılıydı.
Kemer, muhteşem dağlarla çevrili ve bana yavaşlık duygusunu ilk andan itibaren hissettiren bir yer oldu. En başta iki, taş çatlasa üç katı geçmeyen evleriyle bu duyguyu veriyor insana. Evet, burası da turizmin kalbinin attığı ve sokaklarında turistlerin çokça gezdiği bir bölgemiz. Heybetli dağlarından şiddetli yağışlardan sonra oluşan sellere karşı çekilen duvarlardan almış Kemer adını, eski vakitlerde.
Ayakkabı tamircisi görmeyeli epey olmuş
Küçük bir gezinti yapıyorum. Antalya’nın birçok yöresinde olduğu gibi buradaki oteller de Avrupa mimarisinin taklidi. Hatta tamamı bir gemi şeklinde yapılan fantastik (!) bir otel de gördüm. Küçük çarşısında sanki orta çağda kalmış gibi görünen bazı dükkânlar var. “Kullan at” kültürünün geçerli olduğu bugünümüzde ayakkabı tamircisi görmek artık istisnai bir durum. Bunu ayakkabıcıya da söylüyorum. Gülüyor. “İşler nasıl” dediğimdeyse “Şükür” diyor. Şaşırmıyorum. Anadolu esnafının kadim bir tavrıdır ama kökleri yüzyıllara dayanan meslek erbabı içindir bu sözlerim.
Çarşının yanı başında halk pazarına da denk geliyorum. Meyve sebzenin fiyatı için de ben “Şükür”; “Buna da şükür” diyorum. Yine burada şu kadarsa, şimdi İstanbul’da bu kadardır” diye hesap kitap da yapıyorum. Pazarda fiyatı en yüksek meyve avokado ile ejder meyvesi.
Bisiklette ofsayt var mıdır hocam?
Kalkan için bisikletçilerin başlangıç noktası saat kulesi meydanı. Yarışçılardan en az 15 dakika önce bizim aracımıza binip ayrılmamız lazım. Meydanda turluyorum. Bir köşede yarış hakemlerinin ayaküstü toplantısına rast geliyorum. Baş hakem ilk gün etabını değerlendiriyor. Aynı dikkati ikinci etap için de göstermeleri için uyarıyor. Hakemlerden biri de Koray Cantez. O, uluslararası hakem olan ilk Türk. Ve aynı zamanda Tour of Türkiye’de hakemlik yapan uluslararası ilk Türk hakem.
Kısa bir söyleşi yapıyorum. Bir bisiklet sporu cahili olarak bisiklet hakeminin görevlerini soruyorum. Hatta futbol üzerinden -çok lazımmış gibi- metafor yaparak, “Bu işin penaltısı ve ofsaytı nedir” diyorum. Gülüyor. “Bizim işimiz sporcuların adil rekabeti için belirlenmiş kurallar çerçevesinde gözetmenlik yapmak” diyor.
Ahmet Örken oldu “Ahmet Döverken”
Ne ilginçtir ki Türk hakemiyle konuştuğumuz gün bir Türk bisikletçi turdan atıldı! Bisiklette en meşru isimlerimizden olan Konya Belediye takımından Ahmet Örken, kendisini geçmek isteyen rakibiyle girdiği didişmede yumruk attığı gerekçesiyle Tour of Türkiye’den çıkarıldı. Ahmet, açıklamasında yaşanan olayda kendisini iyi anlatamadığını vurgulayıp özür de dileyerek veda ediyor. Ahmet’e göre önce kendisini geçmek isteyen rakip sporcu onun omzuna dokunuyor. Başka kaynaklar ise Ahmet’in ısrarla yol vermemesi nedeniyle kavganın başladığını öne sürüyor. Olayın disiplin heyeti raporu çıktığında neler yaşandığını detaylıca öğreniriz. Geçmişte de benzer vukuatı olan Ahmet Örken’e “Ahmet Döverken” demekten kendimi alamıyorum!
Bu bir ruhsal detoks yolculuğudur
Kemer’den Kalkan’a doğru yola çıkıyoruz. Bunun bir ruhsal detoks turu olduğundan bihaber. İnsan eli değmeyen yer kalmamasına rağmen hala doğanın bize cömert davranabildiğinin şaşkınlığıyla yol alıyoruz. Dağlar, ormanlar ve deniz… Ve onları taçlandıran güneş… Tur nedeniyle yolun trafiğe kapalı olması bizim için de bulunmaz bir nimet. Bol virajlı yolda aheste aheste gidiyoruz. Aklıma “Kazanmak için değil, keyif almak için de keşke bir bisiklet turu düzenlense” düşüncesi geliyor: “Tour of Keyfine”… Yavaşlığın kıymetli olduğu, içinde muhabbetin de olduğu bir keyif bisiklet turu. Doping yaptığı için kendisini efsaneleştiren tüm madalyaları elinden alınan Lance Armstrong söylemiş: “Bizim zamanımızda pelotonlar çok gergindi. Şimdikiler birbiriyle şakalaşıyor, sohbet ediyor yarışta.” E, fena mı dostum!
Çıralıda şarap içmiştik, gençtik güzeldik
Çıralı-Olimpos hattından geçerken duygulanıyorum. Denizinde yüzmüş, gece yarısı yürüyüşüyle Çıralı’ya tırmanıp çıralarının başında şarap içmiştik. Gençtik, güzeldik.
Bu ruhsal detoks yolunda çok uzak bazı dağların sararan tepeleri morali bozmuyor da değil. Oralar maden aramalarından ötürü kelleşmişken, Kumluca’nın ovasından yüksek dağlarının yamaçlarına kadar da seralar sarmış. Memleketi Kumluca besliyor desem yeridir. Kumluca ki depremde bağıyla bahçesiyle serasıyla ilk günden yardıma koşan alicenap.
Kanyon duvarındaki 17’lik işçinin adı
Önden gidiyoruz, pelotonla aramızda iki saate yakın bir zaman var. Kartspostallık bir kafede çay molası veriyoruz. Mavi yengeçlerin de servis edildiği bir lokantası da bitişiğinde. Bir mola da Kaputaş plajı için. Kaş’ın Game of Thrones dizisinin platosundaymışız hissi veren muhteşem coğrafyasının küçük bir kesiti. Bir kanyonun ağzında oluşan turkuaz plaj. Dağların ve denizin altından çıkan suların yarattığı bir ütopik mavilik. Bu büyüleyici kanyondan bizlerin gelip geçmesi için yapılan yol kolay yapılmamış. Bunu oraya asılan bir vefa tabelasından öğreniyorum. Biri 17 yaşında üç işçi hayatını yitirmiş yol inşaatında. Karayolları da onların adını yazmış, gelen geçenlerin minnet etmesi için...
Dağların yamacından denize kadar akan bir sel gibi serpilmiş Kalkan’a 3.5 saatlik muhteşem bir yolculukla varıyoruz. İkinci etabın yolculuğunda kafamda çalan şarkı Ayten Alpman’ın “Havasına, suyuna, toprağına…” diyen Memleketim oluyor. Hâlâ direnen güzelliklere de minnet ediyorum.
Bisikletçinin geçim derdi var
Bitiş noktasında bisikletçileri beklerken, birbirimize isim bile sormadan yanımızdaki yöremizdekiyle sohbet ediyoruz. Ben de eski bir bisiklet antrenörü ile laflıyorum. Bir zamanların Konya Şeker Bisiklet Takımı’ndan. “Biz niye dünya çapında bisikletçi çıkartamıyoruz” diyerek, dertleniyorum. Yarasını deştiğim hoca anlatmaya başlıyor: “Bizimkiler çok çalışmıyor. İkinci gelecek görmüyor. Bisiklete başlıyor. Bir yandan okul. İkisi birlikte yürümüyor. İdmandan okula gittiğinde derste uyuyor. Sonra bir gün spora devam mı yoksa bir meslek için okul mu tercihiyle karşı karşıya kalıyor. Bisiklette gelecek görmediği için okumayı seçiyor. Erken yaşta kopuyor. Oysa eskiden Konya Şeker birçok sporcuyu işe alıyor, oradan emekli ediyordu. Bisikletçi de futbolcu da fabrika sayesinde hayatını idame ettiriyordu” Babam ve Oğlum filmindeki meşhur “Ona bir oda ver baba” repliğine atıfla ben de içimden “Bisikletçiye bir iş ver devlet baba” diyorum.
Bol kâğıt oynadı Jasper duble yaptı!
Alanya-Antalya etabına göre biraz daha yükselen mıntıkaların olduğu Kemer-Kalkan etabının finali muhteşem oluyor. Kazanan yine Jasper Philipsen oluyor. Yani turda duble yapıyor. Tabiri caizse bir teker farkıyla kazanıyor. Üstelik son anlarda vites hataları yaptığı halde. Bisikletin ehli Aydan Çelik ve Ahmet Mumcu’ya nasıl kazandığını soruyorum. Aydan, “Dev gibi iri olan Cees Bol’ün arkasında gidip onun sayesinden rüzgârın etkisini azalttı. Bu, kazanmasında önemli etkendi” diyor. Ahmet ise biraz magazinel bir bilgi de ekliyor: “Bol, dün gece gidip erkenden uyuyacağına lobide kâğıt oynuyordu” diyor. E ben dün uyarmıştım: “Kemeri sıkıp erken kalkan kazanır.” Bol kardeşimiz erken de yatmayınca bir teker farkıyla kaybediyor. En az 8 saat uyku şart!
Babadağ’a çıkana ölüm yok!
Üçüncü etap için… Değil 8, 18 saat yatılsa yetmez. Çünkü bugün Babadağ’a tırmanış var. Muhtemelen 2023 Tour of Türkiye’nin şampiyonu belli olacak. Kimin birinci olacağı kadar kaç bisikletçinin zirveye çıkmayı başaracağı da merak ediliyor. Belki bitirme zamanı daha geniş tutulur, çok sporcu bitişi görsün diye. 104.1 kilometrelik Fethiye-Babadağ etabındaki Babadağ tırmanışı Tour of Türkiye’nin bugüne kadarki en zorlu bölümü olacak. Hani Babadağ’a çıkana ölüm yok!