Transfer çıkmazının acı sonuçları
Futbolun büyüsü biraz da burada zaten: Herkes konuyla ilgili geçerli fikirlerinin olduğuna inanıyor. Galatasaray’ın PSG’den sonra Real Madrid’e de yenilmesiyle ilgili olarak da bu türden tartışmalar yapılıyor. Büyük bir bölümü körlerin fili tarifi türünden görüşler bunlar. Ne yapabilirsiniz ki sosyal medya sayesinde bunların hepsi bir yerlere ulaşabiliyor.
Galatasaray’ın Devler Ligi ile ilgili sorunu sadece bu sezon çektiği sıkıntı değil. Son 30 maçlık bilanço önünüze konulduğunda şaşkına dönüyorsunuz. Geçmişte çok az yabancılı, daha düşük maliyetli, dar kadrolarla bundan iyi sonuçlar alınabilmişti. Son yıllarda çok zor koşullara karşın durmadan birtakım transferler yapılıyor ancak bunlardan da istenen sonuç alınamıyor. Tam tersine işler daha kötüye gidiyor. Bununla ilgili analizler de doğru yapılmıyor.
Konuya çok değişik yerlerden yaklaşmak mümkün ama burada kalalım: Galatasaray, geçen yıl şampiyon olurken bundan daha iyi bir takıma sahipti; daha da iyi oynuyordu. Bunu hepimiz kabullenebiliriz. Fernando ile Onyekuru’yu kaybettiği transferde, içinde bulunduğu koşullarda çılgınca denilebilecek transferler yapıldı ve sonuç ortada.
Bazılarına bonservis bedeli ödenmediği için ucuza geldiği ileri sürülen transferde, sadece Falcao’ya sözleşme süresince ödenecek garanti para, bu sezonki şampiyonluk getirilerinden daha fazla tutuyor. Luyindama için ödenen 5,7 milyon Euro bonservis bedeli çok büyük bir para. Kiralanan oyuncular için ödenecek yıllık bedeller de çok yüksek. Birtakım söz ve muhasebe oyunları bu gerçekleri değiştirmiyor. Bütün bunlar karşılığında Sarı-Kırmızılı takım geçen sezondan daha geri noktada. Şöyle ya da böyle çok büyük paralar ödenen oyunculardan pek verim alınamıyor. Bu yüzden ligde de çok kayba uğrandı.
Bunun sorumlusu durumundaki kişinin ortaya koyduğu nedenler arasında elbette ki doğru ve geçerli olanlar var. Ancak temel neden, gerekenden çok daha fazla transfer yapılmış olması. Çünkü yaptığınız her transfer için ödediğiniz paralar bir yana, onlara takımda yer açabilmek için sürekli birtakım arayışlar içinde olmak zorundasınız. En oturmuş yer olması gereken savunmada bile 3lü, 4lü, 5li arayışlar henüz sonuç vermiş değil…
Bu transferlerle sezon başı çalışması yapılamadığı, bazılarının çok uzaklardaki ülkelerine milli maçlara gidip-gelmesinin sorun olduğu yolundaki mazeretleri kabullenmek olanaksız. Çünkü bunlar baştan düşünülmesi gereken işler. Sakatlıklar elbette ki talihsizlik olarak kabul edilebilir ama bu yönden sorunlu oldukları bilinen oyuncular hakkında daha dikkatli olmak gerekmiyor mu?
Galatasaray bu sezon transferde kaybettiği Fernando ve Onyekuru’nun yerine rekor düzeyde adam aldı. O nedenle Martin Linnes gibi yararlılığı tartışılmaz bir adam dışarda kaldı. Oysa Şener Özbayraklı, Adem Büyük, Jimmy Durmaz gibi transferlerle yetinilebilir, Emre Mor ve Nzonzi ile defter kapatılabilirdi. Bugün, yapılan fazla transferler nedeniyle adı sayılan oyuncuları oynatabilmek neredeyse olanaksız hale gelmiş durumda. Birkaç dakikalık dolgu maddesi olarak şans bulabilmek de elbette ki onların geri gitmelerine yol açıyor. ‘Bunlarla olmaz’ denilebilecek bir ortam doğuyor.
Gereksiz yere alınan adamların bir bölümü, son iki sezonda takımı şampiyonluk yapan öteki yabancıları soğutabiliyor. İyi yönetilmediği zaman da bu ciddi bir sorun haline gelebiliyor. Ayrıca, geçen sezon Ozan’ın ortaya çıkmasını sağlayan, gençlere şans tanınması gibi imkanlar da ortadan kalkmış gibi görünüyor. Daha az transferle hem daha iyi çalışma yapabilir hem de takımdaki kenetlenmeyi sağlayabilirsiniz. Fazla transfer ise bu tür dağılmalara yol açar.
‘Yakaladığınız pozisyonları atacaksınız’ gibisinden günlük açıklamalar bişey anlatmıyor çünkü rakip sizin 3-4 katınız fazla pozisyona girip şut atmış… ‘Bizi seyirci değil taraftar lazım’ türünden birtakım söz oyunları da işlerin tehlikeli bir yere doğru gitmeye başladığını gösteriyor. Takımınız bişey oynamıyorken taraftarınız da seyirciye dönüşür, bunu bilmek çok mu zor?
Şampiyonalar Ligi’nde en berbat gruba düşüldü. Dolayısıyla bu grupta şunu yaparız, bunu yaparız gibisinden söylemler gerçekçi değildi. İki güçlü rakibin de iyi durumda olmadığı yönündeki analizler de geçersiz. Siz çok mu iyi durumdasınız?
Aslında PSG ile Real Madrid’in aynı grupta olmamaları gerekirdi ama sürekli değişen statü, böyle sorunlar yaratabiliyor. Geçen sezon da Galatasaray bunun olumlu yönünü yaşamıştı. Gerçekte yeri 5.kategoride olan Lokomotiv Moskova grubun 1.kategori takımı olarak büyük bir şans yaratmıştı. Ondan da ne kadar yararlanılabildiğini biliyoruz.
Şampiyonlar Ligi ile ilgili büyük hayaller kurulmasında hiçbir sakınca yok. Tam tersine gerekli. Ancak herhangi bir Türk takımının bu arenada en küçük bir başarı kazanma olasılığının kalmadığını da görebilmek gerekiyor. Kadro değerleri 700 milyon Euro ile 1 milyar Euro arasında değişen 10 takım çeyrek finalden itibaren bütün sıralara el koymuş durumda. ‘Transfer yaparak onları geçebiliriz’ hayali zaten batık durumdaki kulübün büsbütün perişan olmasından başka sonuç vermiyor.
Ayrıca gerekli bazı çalışmalar da yeterli düzeyde yapılmıyor. Örneğin, milli maç boşluğunda takımın Florya Metin Oktay tesislerinde değil statta maç yapması yararlı olurdu. Bunun için yeter sayıda oyuncu vardı. Kaldı ki Türk yedeklerin ve gençlerin de şans bulabilmesi ancak böyle mümkün olabilecekti. Bunun yerine stattaki yemek organizasyonunu Koç’un şirketinden alıp başkalarına vermek gibisinden işlerle uğraşmak iyi sonuç vermiyor.
Sizin hayallerinizle kulübün ve takımın gerçekleri çok şiddetli biçimde çelişiyorsa, bundan doğabilecek sonuç bellidir. Bu gidişin sonu pek parlak değil…