‘Türkiye 7 sene geride’
‘Türkiye 7 sene geride’
Futbola 5-6 yaşında başladım ben. Türkiye’de çocuklar 6-7 sene kaçırıyorlar. 12-13 yaşından sonra öğrenmek zorlaşıyor. Top istemek, boşa kaçmak, topu doğru kullanmak. Bunları hepsi o yaşa kadar alışkanlık haline geliyor Belçika’da. Türkiye ise hâlâ geride bu konuda maalesef. Türkiye’ye ilk Rize’ye gelmiştim. Ama Belçika 3. Ligi’nden geldiğinizde sizi dışlıyorlar. Buraya isim yaparak geleceksin, öyle seviyoruz toplum olarak. Sonra Giresunspor ve ardından Samsunspor... Özellikle Samsun’da iyi oynadım ve Süper Lig’e Gaziantepspor’a gittim. Çok farklı bir tecrübeydi. Ligin en sorunlu takımıydı Gaziantep. Okan Buruk’la ligde kalmıştık, genç bir takımla. Tamamen hocanın başarısı.
‘Paradan önce karakter’
Gaziantepspor’daki sorunlar ne kadar çok olursa o kadar motive oluyordum. Onlar ne kadar üstüme gelirse ben daha da güçleniyorum. Pes etmem asla. Bana sahte evrak verdiler, ben de gerçek evrağı aldım, benim olanı aldım. Dosyalar hala bende. Dosyaları aldığımda zaten neden tutuştuklarını anladım. Beni iyi tanıdılar! Susmadım, dik durdum. O süreçte birçok başkan arayıp beni tebrik etti. Genç oyuncular boyun eğmesin, dikkat etsinler. Paradan önce karakter gelir.
Futbolu papazlar bitiriyor’
En büyük sorun oyuncularda Türkiye’de. Bana Antep’te ‘alacağın yoktur’ kağıdı imzalatmak istediler. İmzalamadım, kadro dışı kaldım. Hepsi imzaladı, şimdi çoğu oynamıyor bile. Başta da kaptan Elyasa Süme. Kulüplerdeki papaz abiler var ya, Türk futboluna aslında en büyük zararı verenler onlar. Kendi menfaatleri için gençlerin geleceklerini düşünmediler, başkanların yanındalar. Pazubandı takmakla kaptan olduklarını sanıyorlar. “Futbolu çok seviyorum, dürüst futbolu seviyorum. Bu yüzden o Antep’te yaşadıklarımdan sonra futbolu bırakmamak için Türkiye’den gitmek istedim. Gerçek futbol ne tatlı geliyormuş insana onu anladım.
‘Avrupa’da yazanı alırsın’
Avrupa’nın en büyük farkı; para konusunda hiç sorun yok. Az ama öz. Türkiye’de kağıt üzerinde çok kazanıyorsun ama gerçekte rezil oluyorsun. Avrupa’da kağıtta yazanı alıyorsun. Eğitim meselesi de çok büyük fark. Okulla berabere devam eden bir futbol eğitim süreci var. Bizim ülkemizde ise en büyük sıkıntı bu. Futbolcu kardeşlerimiz bir bireyin sahip olması gereken eğitim düzeyine ulaşamıyor. Türkiye’de oynadığım takımlarda altyapılardaki çocuklar yardıma muhtaç her zaman. Sahalar rezil. Tek kelimeyle şansa oyuncu çıkıyor altyapılardan.
‘Başkana prim dedim şaşırdı!’
Maritimo’ya 17. sıradayken gittim. Başkana, ‘Avrupa Ligi primi yazalım’ dedim. ‘Manyak mısın sen ne Avrupa’sı!’ dedi. Sezon sonu Avrupa’ya gittik, çıkardı primi verdi, tebrik etti. ‘Bir tek sen inandın, seni unutmayacağım’ dedi. En güzel anılarımdan biri bu oldu orası için.
‘Portekiz bir fabrika çünkü’
Türkiye’de kaleci degajla başlar. Portekiz’de ise oyun stoperden kurulur. Topu stoper alır, 6 numara asla stoperlerin arasına girmez, alır ve dağıtır. Yani herkesin topa değdiği bir oyundan söz ediyoruz. Herkes topla oynarsa takımda özgüven artar. Bunu çok net gördüm, Portekiz’in futbolcu fabrikası olmasının bir nedeni de bu. Ligin yapısı bu.
'Fazla yiyene para cezası’
Portekiz’e ilk gittim, kamp geçirmemiştim, bireysel çalıştım. Ancak testte değerlerim yüksek çıktı. Yani direkt oynarsın normalde. Takımdaki bireysel performans hocamız ayrı bir test yaptı. ‘Kas grubun yüzde yüz olmadan asla oynamayacaksın’ dedi. Alışmışız Türkiye’de, sakat sakat oynatılmaya. O hoca sayesinde sakatlıksız iki sene geçirdim. Türkiye’de de iyi kondisyonerler var ama başkan baskısı, hoca baskısından oyuncu sağlığı hep arka planda kalıyor. Yağ ölçümü fazla çıkan oyuncu para cezası alır.
(Fanatik)