Ümit Aktan Dünya Kupası'nda En İyi 3 Spikeri Seçti Ertem Şener'i Sildi
Ünlü spiker Ümit Aktan, Dünya Kupası'nı anlatan spikerleri yorumladı. Beğendiği en iyi 3 spikeri seçerken ,öğrencisi Ertem Şener'i ise sert şekilde eleştirdi. İşte detaylar.
Türk spikerlerde Arap ve Latin rüzgârı
Fakat dijitalleşmeyle birlikte bu prensiplere uyanların çok az olduğu görülüyor. Maça heyecan katma anlamında yerli yersiz heyecan yapanından, gol anonsunu Arap ve Latin spikerler gibi uzattıkça uzatan spikerlerin sayısı artmaya başladı. Yani Türk spikerlerde bir Arap ve Latin rüzgârı etkisi olduğunu söyleyebiliriz. Anlatımı süslemek maksadıyla yapılan tuhaf benzetmeler ve teyide muhtaç bilgiler de yine spikerleri tartıştıran unsurlardan bazıları.
Ümit Aktan, spikerleri dobra dobra yorumladı
Dünya Kupası'nın Türkiye yayıncısı TRT'nin spikerleri de maçlar sırasında sosyal medyanın gündemine çok düşüyor. Daha çok da yaptıkları gaflarla... Bu işin doğasında olan bir durum. Yıllarca TRT bünyesinde spiker olarak görev yapan ve ilk özel kanallarda da çalışan yılların spikeri Ümit Aktan, kendisine de eleştirel yaklaşabilen bir isim. Aktan ile Dünya Kupası'ndaki spikerlerin performansı üzerine konuştuk. Aktan, meslektaşlarını dobra dobra yorumladı.
"Üç spiker çok iyi ve dozunda anlatıyor"
2022 FIFA Dünya Kupası’nda TRT spikerlerinin zaman zaman yaptığı hatalarla özellikle sosyal medyada çok konuşuluyor. Oyuncu ismini karıştırma, hakem kararlarını geç farketme gibi.. Sizce bu hatalar neyden kaynaklanıyor? Statta olmamak mı özensizlik mi bunun nedeni?
- Mesleğimin uzmanlık alanına girdiği için bu konuyu şöyle değerlendirebilirim: Katar’a gitmeyen spikerler daha iyi maç anlatıyorlar. Bunu kesin olarak vurgulamak isterim. Dinlediğim maçların arasında sesiyle beraber takip edebildiğim üç isim var: Levent Özçelik, Kerem Öncel ve Necati Telli. Çok iyi ve sağlıklı bilgi veriyorlar. Maç içinde bilgi verme işlemini dozunda yapıyorlar ve maçın heyecanını çok iyi yansıtıyorlar. İşlerini iyi yaptılar ve beni kandırmaya çalışmadılar.
"Hünkar Mutlu'da kitap okuduğumu zannediyorum"
- Katar’a gidenlerin arasında da Hünkar Mutlu’yu örnek verebilirim. Elinden geleni yapıyor ve maçın heyecanını yaşatmaya çalışıyor, çok araştırma yapmış ve çok bilgi veriyor. Fakat maçı dinlerken kitap okuduğumu zannediyorum. Çünkü bana futbolcunun eşi şöyle demiş, babası böyle demiş gibi bilgiler veriyor. Bunların hepsi aksi ispat edilemeyecek söylemler. Dolayısıyla bunu söylersiniz ve kimse futbolcunun babasını veya eşini arayıp "Böyle mi dediniz" diye sormaz. Bu anlatımlar aksiyonun dışında kalan ve bizi oyalamaya yönelik olan anlatımlar. Beni o konuda tatmin etmedi.
"Cüneyt Kıran, monitörden çok iyi maç anlattı"
- Gitmeyenlerin daha iyi anlatmasının sebebi ise maçı monitörden anlatmaları. Monitörü takip ediyorlar ve o an gelen bilgileri aktarıyorlar. O an kim yakın çekime alınırsa onun hakkında bilgi veriyorlar. Cüneyt Kıran, çok iyi maç anlattı. Monitörü doğru kullandı. Katar’a giden spikerler stadyumun büyüsüne kapılıyorlar ve monitörü göz ardı ediyorlar. Bu sebeple monitörden bizim evlerimize gelen görüntüleri değil de kendilerinin sahadan gördüklerini anlatmaya çalışıyorlar. Ben bunu biraz yadırgadım. Belki de düzeltilmesi gereken bir durumdur. Tamamen teknik bir olay, ben bunu böyle değerlendiriyorum.
"Cüneyt Ersan, Liverpool maçına gönderme yapmadı"
Cüneyt Ersan, hem Uruguay - Portekiz maçında oyuncuların isimlerini yanlış söyledi hem de İspanya - Kosta Rika maçındaki skorun 7-0 olmasından sonra "Acaba 8. gol gelir mi diye düşünüyorsunuz şimdi" sözüyle Beşiktaş'lıların tepkisini çekti. Ersan'ın Beşiktaş’ın 8-0 yenildiği Liverpool maçına gönderme yaptığı iddia edildi. Ersan, Twitter hesabını kapattı. Onun için neler söylersiniz?
- Bu tür maçlarda çok ekstrem yorumlar yapmaya gerek yok. Çünkü bıçak sırtıdır ve tehlikelidir. Türkiye’de her yere çekilebilen söylemlerdir bunlar ve problem oluşturur. O da bu tuzağa düştü. Ayrıca Cüneyt Ersan sürekli Spor Toto 1. Lig maçlarını anlattığı için belki Dünya Kupası hikâyeleri ve bilgilerinden uzak kalmış olabilir. Yani 7. gol olduktan sonra "8. gol gelir mi" demek belki söylenebilecek bir sözdür ama bunu hemen Türkiye’den bir takımın 8-0 kaybettiği bir maça yormak da doğru bir şey değil. Şimdi Başakşehir’e 7 gol atıldığı zaman biraz daha süre olsaydı 8 gol olabilirdi denebilir. Ama kalkıp da bu söylemi, "Başka bir takımın 8 gol yediği maça atıf yapıyor" demek haksız bir düşünce olduğunu düşünüyorum. Ama Cüneyt Ersan’ın Dünya Kupası kültürü ve duygularından uzak bir anlatım yaptığını düşünüyorum.
"Dil bir silahtır, döner sizi de vurabilir"
Özellikle takımlarımızın Avrupa’da oynadığı maçlarda spikerler bir hamaset havası yaratıyor. Rakibi Türkiye’nin düşmanıymış gibi gösteriyorlar. Bunu doğru buluyor musunuz?
- Ben o kanaate nereden varıldı biliyorum ama hamaset her zaman bu işin içinde vardır. Ama dozunda kullanmadığınız zaman bıçak sırtıdır. Dil öyle bir silahtır ki siz karşınızdakini vurmak isterken bir bakarsınız ki sizi vurmuş. Dolayısıyla bu tür cümleleri çok dikkatli bir şekilde kullanmak gerekir. Maçı daha eğlenceli bir biçimde, hikâyeleri içine katarak, bilgileri dozunda kullanarak ama hiçbir aksiyonu kaçırmadan, heyecanı vererek anlatmak gerekiyor. Oyuncu değişikliğiyle gol pozisyonu aynı heyecanda anlatılamaz. Bunların dozunun ayarlanması lazım. Spikerlerin bunları ayarlamakta sıkıntı çektiğini düşünüyorum.
"Her şeyi Türkiye ile kıyaslamamalı"
- Şimdi şöyle bir şey denebilir: Japonya, Süper Lig’e gelse şampiyon olur. Japonlar kadar hızlı bir oyun oynayan bir takım yok Türkiye’de. Ama Hırvatlar kalktı, Japonya’yı 120 dakika hapsetti. Ve penaltı vuruşlarıyla turu geçti. Siz orada öyle bir laf etseniz maçın sonucunun ardından şişmiş olursunuz. Ortada da kalırsınız. Onun için bu tür lafları çok dikkatli kullanmak lazım. Her şeyi Türkiye ile kıyaslamak doğru değil. Onlar başka yerde, biz başka yerdeyiz. Ama Süper Lig’den birçok futbolcu Dünya Kupası’nda oynadı. O kadar küçümsenecek bir ligimiz yok. Elbet Dünya Kupası’nda oynanan futbolun üstünde de değiliz.
"Bir spiker, 'Mbappe kim ya?' diyemez"
- Biz mesela Mbappe’li Fransa’yı 2-0 yendik. Ama buradan hamaset çıkaramayız. "Mbappe kim ya" diyemeyiz. Mbappe, şu anki haliyle 3 sağ bek ile oynasak da darmadağın eder bizi. Dolayısıyla bunu da kabullenmek lazım. En iyisi değiliz ama iyilerden biriyiz. Fakat bunu kalkıp Türkiye’nin yüceliği üzerine kurgulamayı bir futbol olayında doğru bulmuyorum. Bu toptur, nereye gitmek isterse oraya gider. Birine çarpar gol olur ve kahraman dediğiniz futbolcu yerle bir olur. Böyle bir oyun bu ve çok dikkatli olmak lazım. Hamaseti biraz abartmış olabilirler. Maç, "Ben buraya geldim, çok önemli bir maç anlatıyorum, ben büyük maçların spikeriyim" tavrıyla değil, son derece mütevazı bir biçimde, doğru bilgileri aktararak ama heyecanı yaşatarak ve de maçın altına imza atarak anlatılmalı. 30 tane bilgi vermek yerine, 1 tane çok önemli bilgi verirsiniz ve günlerce konuşulur.
"Spikerin çok bağırması doğru değildir"
Sosyal medya kullanıcılarından bazıları spikerlerin çok fazla bağırıp çağırdığını ve ağdalı bir dil kullandığını söylüyorlar. Buna katılıyor musunuz?
- Çok bağırmak doğru değil. Büyük olaylar oluyor dediğiniz maç 0-0 bitebilir. Sıradan bir şekilde anlattığınız bir maç ise 4-3 bitebilir, biri kalp krizinden ölebilir ve bambaşka bir hikâyeye dönüşür. Dolayısıyla maçın kendisine teslim olmak lazım. Maç sizi alıp bir yere götürür, siz maçı alıp bir yere götüremezsiniz. Kulübede bir hareketlenme gördüğünüz zaman bağırmak doğru değil. Bir maç spikerinin orada ne olduğunu söylemesi gerekir. Mesela Uruguay maçında Cavani’ye yapılan hareket penaltıydı. Maçı anlatan spikere, "Bana göre bu penaltı" diyebilmeli. Siz aynı zamanda bir commentator; yani yorumcusunuz. Bu mesleğin İngilizce ismidir. Spiker olan hapörlördür, ne ses verilirse onu çıkartır. Siz bir yorumcusunuz ve o yorumu yapma hakkını kendinizde bulmalısınız. Çok kişi katılmayabilir. Sizin karşınızda olacak bir kitle de vardır. Bana göre bu böyle diyebilmelisiniz ama.
"Spiker için canlı yayın çok tehlikelidir"
İngiliz spiker Martin Tyler, maçı anlatan kişi o maçın %50’sidir demişti. Siz bu görüşe katılıyor musunuz?
- Spiker maça çok şey katabilir ama götürebilir de. Aksiyon ve canlı yayın çok tehlikelidir. Bir anda ayağınızın altından sandalye kayabilir ve yerle bir olabilirsiniz. Çok fazla konsantre olmanız gerekir. Öyle maçlar anlattım ki, bittiği zaman adımı nüfus kâğıdımı vererek söyleyebiliyordum. Siz konsantre olmazsanız seyirci de maça konsantre olamaz.
"Neyi anlatacağını spiker değil, maç belirler"
Bir spiker maçta neye dikkat etmeli? Nasıl bir anlatım tekniği kullanmalı?
- Onu maç tayin eder. Maçtan önce kocaman bir sayfaya bir sürü not yazarsınız. O notu kullanma telaşınızı bana hissettiriyorsanız veya 5. dakikada verdiğiniz bilgiyi 80. dakikada veriyorsanız o beni sıkar. Yeni bir bilgi veremiyorsanız veya o maçla ilgili yeni bir bilgi veremiyorsanız bu bir sıkıntıdır. Mesela bir savunma oyuncusu dakika 20 olmasına rağmen sağ kanattan 3. çıkışını yapıyor. İnsanların dikkatini oraya çekersiniz. Maç sizi alıp bir yere götürür, siz onu bir yere götüremezsiniz. Maçı olağanüstü bir maçmış gibi anlatmaya kalkarsanız ayak tenisi oynanan bir maçı anlatırken bulursunuz kendinizi.
En iyi spikerler Yalçın Çetin, Levent Özçelik ve Necati Telli
Günümüzde en çok beğendiğiniz spiker hangisi?
- Ben Yalçın Çetin’den, Levent Özçelik’ten ve Necati Telli’den maçı sesli dinleyebiliyorum. Diğerlerinde ise sesi kısmak istiyorum. Bazılarını ise hiç duymak istemiyorum. Çünkü ben de futbolcuyu tanıyorum ve o bilgileri ben de biliyorum. Bana yalan söylediklerini de hissediyorum. "Hakem faulü vermedi" gibi cümleler kuruyor. O zaman kendisi faul vermiş oluyor. Orada bir art niyet var. Ona göre o takımın kazanması gerekiyor ve o pozisyonun faul olması lazım. Bu bir yorum değil. "Hakeme itiraz edilen beşinci ikili mücadele" derseniz, bu bir bilgi verir. Ama "Hakem faulü vermedi" derseniz şu anlam çıkıyor: "Bunu ben değil, hakem söyledi". Dolayısıyla ben kafasının içindeki art niyeti anlayabiliyorum. Ama bu söylediğim üç isimden maçı sesli dinleyebiliyorum.
"40 yıl boyunca ben de çok hata yaptım"
Spikerlik hayatınızda yaptığınız ve unutamadığınız bir hata var mı?
- Olmaz mı? Hata o kadar çok ki. Bir aksiyonla bazen 90 dakika boyunca bazen de 120 dakika boyunca baş başa kalıyorsunuz. Ve bunu 40 yıl boyunca yapıyorsunuz. Oyuncuyu yanlış söyleyebilirsiniz, golü atan oyuncuyu göremeyebilirsiniz. Bizim maç anlattığımız zamanda ekrana bu kadar bilgi gelmiyordu. Google’dan dokümanları bulamıyorduk. Biz Almanya’ya telefon edip muhtemel kadroları alıyorduk. Ve o muhtemel kadronun üzerinde kendi bilgi birikimimizle çalışma yapabiliyorduk. Ama şimdi oyuncunun ayak numarasına kadar öğrenebiliyorsunuz. Çok daha kolaylaştı iş.
"Lefter'in bir ayağı 43 biri 45 numaraydı"
- Tabi bu bilgileri doğru yerde kullanmak lazım. Ben ayakkabı numaralarından bir bilgi çıkarmıştım. Lefter’in bir ayağı 43, bir ayağı da 45 numaraydı. Ve 45 numaralı ayağıyla topa vurduğu zaman da topu doksana asıyordu. Gerek duran topta gerek hareketli topta. Bunu bir yer geldi ve kullandım. Ama yerini bekledim. Maç başlarken kullanmadım. Bazen de golü yanlış kişiye attırabilirsiniz. Hemen düzeltebilirsiniz. Seyirciden özür dilemek kadar güzel bir şey yoktur. Seyirci o zaman sizi kabul eder. Ama hatanızı yutturmaya kalkarsanız, seyirci bunu fark eder ve bir daha sizin peşinize takılmaz.
"Manchester-Galatasaray maçı, alın yazım"
Spikerlik kariyerinizde anlattığınız ve unutamadığınız maç?
- Herkes Manchester United - Galatasaray maçını alın yazısı gibi kafama kazıttı. Ama Türkiye - Doğu Almanya maçı vardı. Tanju Çolak’ın 2 gol attığı maç. Kazanmıştık, o maçı unutamam. Bursa’da bir gol vardı. Oliver Kahn’ın eli kanadı. Golü attık ve "Oliver Kahn kan ile karışık" dedim. O zaman kan kavramı da soyadıyla birlikte işin içine girmiş oldu. Galatasaray’ın deplasmanda Sion’u 4-1 yendiği maçı ben anlattım. Maç başlar başlamaz ben birazdan gol anlatacağım dedim. Risk aldım ama tuttu. Benim hafızamda yer alan maçlar bunlardı. Ama Manchester United maçı Türk futbolunda bir dönüm noktası. Çok büyük takımlarımızı yenebileceğimizi bize gösterdi. Benim de üzerime bir alın yazısı gibi yapıştı kaldı.
"Ertem Şener deforme, kendisini yok etti"
Ben büyüklerimle konuştuğumda sizi Halit Kıvanç ile birlikte en iyi iki spikerden biri olarak gösteriyorlar...
- Halit Kıvanç, benim ustam. Rahmetle anıyorum onu. Halit Kıvanç ile beraber demeyelim. Çok şey öğrendim ondan. Biz onun yolundan gitmeye çalışanlarız.
Ama siz de günümüzün önemli spikerlerinden biri olan Ertem Şener’i yetiştirenlerden birisiniz.
- Ertem Şener’i yetiştirdim ama sıfırdan aldık onu. Muğla’da yerel bir televizyonda maçlar seslendiriyordu. Bize bandını gönderdi. Aldık buraya getirip hazırladık. Ve oldu. Ama çok çabuk uçtu ve çok fazla uçtu. Öyle bir hale geldi ki maçın içinde bambaşka şeyler anlatmaya başladı. Çok bağırıp çağırmaya başladı ve işin içine çok fazla hamaset kattı. Bence anlatım kalitesi bozuldu. Ses ve tempo olarak iyi bir malzemeydi ama kendisini yok etti. Ertem Şener’e çok şey öğretmiş biriyim ancak bugünkü şeklini ben öğretmedim. Deforme olmuş bir Ertem Şener var. Yoksa Türkiye’nin en önemli spikerlerinden biri olabilirdi.