Utanç verici bir talep!
Bir tek futbol adamı olsaydı...
İşte, bu işin gerçek futbol adamları tarafından yönetilmiyor oluşundan doğan utandırıcı durumlardan biri. İçlerinde tek futbol adamı olsa onlara şunu söylerdi:
“Beyler, buna benzer öneriler daha önce de gündeme getirildi. Hatta siyasilerden belli bir destek de alındı. Ancak böyle bir karar, tam anlamıyla futbolu dinamitlemek anlamına gelir. Bırakın düşmenin kaldırılmasıyla ligin bundan sonraki bölümünün ne hale geleceğini, bundan sonra futbolu yönetmek için koyduğunuz kuralları ve talimatları kimsenin ciddiye almasını bekleyemezsiniz.”
Doğrusunu isterseniz, bu isteğin uzun boylu tartışılacak bir yanı da yok. Niye böyle olduğunun ayrıntılarını, yan tarafta Mert Elam kardeşimin yazısında da bulabilirsiniz. TFF, en iyi bildiği işlerden biri olan top çevirmeyi tamamladıktan sonra, bu talebin karşılığı olan yanıtı verecektir. Hepsinden önemlisi, TFF bunu çok istiyor olsa bile yapamaz çünkü nesnel koşullar buna olanak vermez.
Premier Lig oynuyorsa biz de mi oynarız?
Bundan bağımsız olarak zaman zaman Süper Ligin 20 takıma çıkarılması gündeme gelir ve İngiltere örnek gösterilir. Gerçekten de Premier lig hem 20 takımla oynanıyor hem de bunun dışında 2 ayrı kupa düzenleniyor. Ayrıca İngiliz takımları Avrupa Kupalarında da çoğu zaman sonuna kadar devam ediyor. Kısacası orada gece-gündüz sürekli maç oynanıyor. Biliyorsunuz, bizim kış uykusuna yattığımız ve bunu ne kadar zorunlu gördüğümüz bir dönemde onlar oynamayı sürdürüyor.
Zaten TFF'nin kulüp lisansı işini ciddiye alması ve kuralları tam olarak uygulaması halinde, Süper Lig'de oynatabileceğimiz 16 kulüp-takım bulmakta bile zorlanacağınız, bu işleri gerçekten bilenler tarafından kabul edilmiş gerçektir. Başta mali yapı olmak üzere, kulüp organizasyonu, tesisler, altyapı gibi temel noktalarda perişanlıklardan hepimizin az-çok haberi var.
İngiltere ile Türkiye o kadar farklı ki… Futbolu gerçekten seven bir toplum ve buna dayalı mükemmel bir organizasyon işin temeli. Herkesin işini en iyi biçimde yapma çabasını da buna ekleyelim. Orada her maçta tribünler dolarken, sizin yıllık ortalamanız 14 bine zar-zor çıkabilmişti. Orada haftada 3 maç yapmaktan kimse yakınmazken bizde şu kalan 8 haftanın sadece 1'inde hafta içi maç oynama olasılığından bile yakınanlar var.
Belki de en temel ayırım, onlar herhangi bir işin nasıl yapılabileceğine ilişkin düşünce ve davranış alışkanlığına sahip oluşu. Bizdeyse en gerekli işlerin bile nasıl yapılmayabileceği yolundaki görüşler hemen gündeme egemen olabiliyor. Nitekim Koronavirüs sürecinde biz ağlaşıp dururken, bu konuda en büyük vurgunu yiyen üç ülke İtalya, İspanya ve İngiltere ligleri başlatmak için çok hızlı biçimde hareket ediyor.
Felaketi avantaja çevirme kurnazlığı
Tamam, futbol oynanmaya başladığı günden bu yana görülmemiş bir olayla karşı karşıyayız. Bunu kabul ediyoruz ama onun hakkından gelebilmek için Almanya yolu açtı, ötekiler de peşinden gitmeye hazırlanıyor. Bizdeyse böyle bir felaket nasıl avantaja dönüştürülebilir boyutunda arayışlar ön plana çıkıyor. Yaşadığımız perişanlıkların çok çarpıcı bir açıklaması var bu olayda. İşimizi en iyi biçimde yapmaya çalışıp sorunları çözmek yerine, dünyada bizden başka akıllının kalmadığını sanmaktan bir türlü vazgeçemiyoruz. Onun sonucunun ne olduğu da ortada…