Vasatlık kader midir?
Yine bir derbi ve yine aynı laflar… Gerçi bu kez Coronavirüs belası nedeniyle maçın seyircisiz oynanma gibisinden başka bir boyuta açılım sözkonusu. Yoksa, işte efendim Galatasaray kazanırsa şöyle olur, Beşiktaş bir sürpriz yaparsa böyle olur gibisinden basmakalıp birtakım lafları hafta boyunca dinlemek zorundayız.
Ahmet ÇAKIR
Birkaç yıl önce memleketin önemli televizyon kanallarından birine yine bir Galatasaray-Beşiktaş derbisi öncesinde çağrılmıştım. Salı günüydü ve spiker arkadaş bana maçın kadroları, tekniği-taktiği boyutunda sorular soruyordu. Sevdiğim bir kardeşim olmasından da cesaret alarak biraz başka boyutlara açılmaya çalıştım. O günden sonra da hiç çağrılmadım.
Elbette ki her derbi öncesinde o maçın kadroları, tekniği-taktiği ve daha pek çok şeyi konuşulabilir. Buna bir itirazım yok. Ancak maçın oynanmasına daha 5 gün varken ve o süre içinde gazetecilik açısından yapılabilecek bir yığın iş kenarda dururken, bunları konuşmak ve bütün haftayı da öyle geçirmek, biraz işin kolayına kaçmak olmuyor muydu?
Neler yapılabileceği konusunda birkaç örnek vermeye çalıştım. İki takımda da yer almış azımsanmayacak sayıda oyunculardan biri ya da ikisi konuk edilebilir, derbi anıları anlattırılır… Geçmişin çok önemli maçlarından hatırlatmalar olabilir. Derbinin tarihine geçmiş kişi, olay ve konular gündeme getirilebilir. Dünya derbileri ile kıyaslamalar olabilir…
Geçmişte bu konuda daha yoğun bir çaba sözkonusuydu. Her derbi öncesinde iki taraf oyuncularını, teknik adamları, yöneticileri biraraya getirme konusunda çabalar olur, onları ata bindirmek, kılıç kuşanmalarını sağlamak, Osmanlı dönemi giysileri giydirmek gibisinden sayfaları renklendirme isteği eyleme dönüşürdü. Gerçi çoğu gülünç şeylerdi ama niyet ve çaba önemliydi.
Bugün herkes oturduğu yerden memleketi yönetmeye çalışıyor. Spor gazeteciliğinin batmış olmasının temel nedenlerinden biri de bu tembellik. Bugünün gerekleri olarak değerlendirilebilecek hemen hiçbir çabaya tanık olmuyoruz. Mesleğe yeni başlamış bir muhabir bile ‘Ne yapabilirim? Nasıl bir fark yaratabilirim?' diye düşünmeden ‘Hangisi kazanır?' yorumu yapma derdinde? Onun için de son 10 yıllık dönemde parlayan tek muhabir bile yok!
Yorumcular başka bir şenlik! Bugüne kadar derbilerle ilgili olarak yüzlerce-binlerce tekrarlanmış birtakım yavanlıkları bize görüş diye sunmakta hiçbir sakınca görmüyorlar. Efendim, bu maçların sonucu önceden tahmin edilemez, gibi basmakalıp bir lafla başlayan gevezelikler aynı tonda sürüp gidiyor.
Bugün herhangi bir yorumcuyu dinlediğinizde ‘Ben bunu hiç düşünmemiştim, gerçekten çok zihin açıcı bir düşünce' diyebileceğiniz kaç kişi var? Hemen her televizyon programında hep aynı laflar tekrarlanıyor. Evrensel boyutta geçerliliği olan bir fikrin ortaya konulması, çok değişik bir bakış açısıyla yapılan analiz gibisinden durumlara bizim memlekette hemen hiç rastlanmıyor.
Gerçi bunları kimsenin izlediği filan da yok. ‘En çok biz izleniyoruz' diye şişinen kanallarda bile yayınlanan spor programlarını ilk 100'ün içine girebileni görmüyoruz. Kuşkusuz ki bu tür konuşmaların hastası denilebilecek bir kitle var. Dolayısıyla ‘Körlerle sağırlar birbirini ağırlar' gibisinden bir durum sözkonusu. İyi de bunun kime ne yararı var?
Asıl hazin olan, bu programların izlenip-izlenmemesi filan değil, böylesine bezdirici bir vasatlığa mahkum oluşumuz. Kuşkusuz ki farklı fikirlere sahip olan, söyledikleri dinlemeye değer birkaç arkadaşımız yok değil. Ancak vasatlık çok daha belirleyici hatta ezip geçen denilebilecek bir ağırlıkta.
Sporumuzun geri kalmışlığında, sorunların bir türlü çözülemeyişinde ve uzun yıllardır aynı bataklığın içinde debelenip durmasında, bu vasatlığın sanılandan çok daha büyük payı var. Sporun ne olduğundan haberi bulunmayan, futbolu anlamsız birtakım hakem tartışmalarından ibaret sanan milyonların oluşmasında bu vasatlık önemli bir etken.
Asılana bakarsanız, sadece sporda değil her alanda ülkenin içinde bulunduğu çıkmazların temel nedeni bu vasatlığın egemenliğidir. Bu ortam, değerli insanların ve fikirlerin ortaya çıkmasını engelliyor. Boş konuşmaların, anlamsız gevezeliklerin sanki çok önemli fikirlermiş gibi görülmesine yol açıyor.
Herhangi bir alanda ilerleyebilmek için orada öncü birtakım fikirlerin ortaya çıkması, temel koşuldur. Bizim 100 yılı aşkın spor tarihimizde rahmetli Doğan Koloğlu'nun önderlik ettiği ‘hücum futbolu' tartışması dışında tek fikir hareketi yoktur! Vasat birtakım gevezeliklerle varılabilecek olan yer de bugün bulunduğumuz noktadır.