Yakın gelecekte etkisi azalacak spor dalları var mı?
90 dakika boyunca ekranda kendi inisiyatifinde olmayan bir oyunu izlemek “z” kuşağı için heyecanlı değil. Onlar sürece etken ve dahil olacakları şeylerin peşindeler ve o kadar çok alternatifleri var ki!
Bu tabloda dikkatinizi çeken ne oldu? Öncelikle, çocukluğumuzdan beri aşina olduğumuz ve bildiğimiz dünyadaki en büyük spor organizasyonlarının, izleyicilerinin yaş ortalamasının giderek yükseldiğini görüyoruz. Ardından, dünyanın en popüler spor dalı olduğunun altına imzamızı atacağımız “futbol”u izleyenlerin yaş ortalamasının 39 olduğu… Bir diğeri, özel dersleri, saha kirası, malzemeleri derken pahalı bir spor dalı algısı ile öne çıkan tenisin kadın ve erkeklerdeki izleyici yaş ortalamasının 55 üzeri olduğu gerçeği… Bir diğeri, yeni ve en güçlü spor dalı olarak geçtiğimiz yıllarda ortaya çıkan e-spor’un izleyici kitlesinin, gelmiş geçmiş tüm spor dalları ve organizasyonları arasında en genç kitleye sahip olduğu gerçeği…
Bu sade tablo, aslında ülkelerinin sportif gelişim modellemesini gerçekleştiren kişilere, içinde bulundukları dönemde ve gelecekte yapılması gerekenler hakkında yeterince saf ve temiz bir bilgi veriyor ve diyor ki; “var olan spor dallarının yerine yenileri geliyor ve gelen bu yeni spor dalları çağın gereksinimi ve büyük bir gerçeği olan dijital teknolojileri içinde barındırıyor”.
Bu kısa bilgiye dayanarak ve izleyici kitlesinin diğerlerine oranla genç bir kitleye ulaşma başarısını da göz ardı etmeyerek yakın gelecekte nelerin gerçekleşmesi muhtemel, bir göz atalım… Sizce yakın gelecekte, etkisi giderek azalacak spor dalları ya da organizasyonları olabilir mi? Eğer böyle potansiyele sahip spor dallarının ya da organizasyonların olduğu kararına varırsak bunlar için neler yapılabilir? Ve son olarak, insanlığı içine çekecek ve gelecekte bir fenomen haline dönüşerek insanlığı avucuna alacak yeni spor dalları türeyebilir mi?
Hadi ilk sorudan başlayalım… Etkisi giderek azalacak spor dalları olabilir mi?
Kanaatimce mutlaka olacaktır ve içinde bulunduğumuz dönemde de bunun yansımalarını da fazlası ile gördük. Hatırlayın devam eden salgın sürecinde insanlar hızlıca uygulanan kurallar gereği futbol maçlarına alınmadı. Çünkü kalabalık eşittir salgının yayılma kapasitesindeki artış olarak belirtildi. Peki bu bizde nasıl bir duygu oluşturdu. Futbolu hepimiz çok mu özledik? Mesela şunu arkadaşınızdan duydunuz mu? “ya futbolsuz da olmuyormuş hayatın tadı tuzu oymuş”. Ya da şunu; “dostum inanır mısın futbol bile aklıma gelmiyor şu dönemde herkes kendi derdine düştü”. Peki, aylar sonrasında başlayan futbol liglerinde istenen izleyici ve medya etkileşimi geçmişe kıyasla yakalandı mı ya da yakalanacak mı? Her şey yine eskisi gibi olacak mı?
Bu arada hemen şunu söylemek isterim bakış açımızı genişletmekte fayda var. Bu süreçte, izleyici kitlesini olumlu ya da olumsuz anlamda etkileyecek olan diğer konuları lütfen atlamayalım. Nedir bunlar? Elbette ki çocukların dışarıda oynamak yerine bir sandalyede e-spor konseptini tercih etmesi.
Hatırlayın yazının başındaki rakamlarda futbol izleyici ortalaması 40 yaş ve üzerinde gösteriyor. Peki kim bu 40 yaş ve üzeri kitle, neden 25-30 yaş ortalaması yok?
Tabi ki ben ve benim gibi çocukluğunda dışarıda mahalle maçlarında zaman geçiren ve saatlerce futbol maçı yapan ve üstüne üstlük televizyonda arka arkaya film gibi 2-3 maç verseler sorgulamadan izleyerek büyüyen nesil. Ya da eskiden dünya kupası organizasyonlarında, sabah Brezilya – Arjantin, öğlen Almanya – İspanya, akşam da Türkiye – Çekoslavakya maçlarını TV başında izleyenler…
Peki bu durum günümüzde de böyle mi? Elbette “hayır”.
90 dakika boyunca ekranda kendi inisiyatifinde olmayan bir oyunu izlemek “z” kuşağı için heyecanlı değil. Onlar sürece etken ve dahil olacakları şeylerin peşindeler ve o kadar çok alternatifleri var ki! Şimdilik bunu bir kenara koyalım ve bir de olimpiyatlara bakalım.
Geçmişi MÖ 776’ya dayanan ve modern anlamda 1896 yılında Atina’da başlayan Olimpiyat sürecinde de durum farklı değil. Benim de görev aldığım Brezilya’daki 2016 Rio Olimpiyat Oyunlarındaki reyting gelirleri ile 2012 yılındaki Londra Olimpiyat Oyunlarının reyting gelirleri arasında %15 fark bulunmaktadır. Kısacası izleyici oranı düşmüştür. Bunun da kendi içinde bambaşka değerlendirmesi yapılabilir. Oyunlarda kırılan rekorların azlığı, insanın fiziksel limitlerine ulaştığı algısı, kısacası başarının bir şekilde rekorlar ile yorumlanması da önemli etkenlerdendi. En azında kendi ülkemizde ben olimpiyat süreçlerinin medyamızda gerektiği gibi yansıtılmadığına ve algının buna göre kurgulanmadığına dair yorum yapabilirim. Ya da hangimiz Usain Bolt’un 100 metre koşusunun dışında farklı bir olaya odaklandık.
Şimdi hem spor dalları ve hem de organizasyonlar için bir değerlendirme yapacak olursak buna sayfalar yetmez ancak şurası kesin. Geçmişten gelen ve kendini yenilemekte güçlük çeken kurgular izleyici bulmakta gitgide zorlanıyor. Bunlar için bir şeyler düşünülüyor mu konusuna gelirsek elbette yeni bakış açılarına yönelik yaklaşımlar var. Spor dallarının içerisinde dijital teknolojilerin entegrasyonu bir şekilde yenilik anlamına gelse de bahsettiğim heyecan faktörünü ve birim zaman içinde yaşanan duygunun yoğunluğunun artması en önemli aşılması gereken eşik gibi duruyor.
Kısacası hayatı çok hızlı yaşayan ve tüketen yeni kuşak insanlara halen var olan sistem; “bak futbol çok keyifli bir spor, 90 dakika boyunca heyecan zirvede” diyor. O zaman tam bu noktada e-games sürecine bakalım.
Her an değişen oyun dinamikleri, öngörülmez sonuçlar, yer ve mekândan bağımsız şekilde dijital platform üzerinden tüm dünyanın bir sisteme entegre olması. Normal şartlarda bir araya gelmesi imkânsız olan insanların birbirine rakip olması ve mücadele etmesi. Hızlı sonuçlar, yüksek adrenalin, çabuk tüketilen süreçler ve ardından yenilerinin gelmesi…
Kısacası tuttuğu futbol takımının maçını izlemek yerine o maçı online kanalda neredeyse aynı ve hatta daha da fazla heyecan ile oynaması…
E-games sektörünün içinde yer alanların hayata bakış açıları analiz edildiğinde ortaya çıkan sosyolojik değerlendirmeler karşısında gelenekçi spor dallarının bir şansının olmadığını açıkça söyleyebilirim. Bu elbette bugünden yarına değişecek bir süreç değil bunu söylemeye çalışmadığımı anlatabildiğimi düşünüyorum ancak yakın gelecekte yeni spor dallarına, insanın dijital gelişmeler ile bedensel olarak bütünleşmesine, daha önce deneyimlenmemiş sponsorluk modellerinin hayallerimizin ötesindeki bir bakış açısı ile karşımıza çıkacağına olan inancım ile diyorum ki; birçok spor dalı etkisini kaybederken yerlerine de yepyeni enerjileri ile sıradışı olanları gelecek. Dünyanın bu dönüşüm sürecinde her endüstrinin kendine has aldığı paydan spor endüstrisi de kendi payına düşeni alacak.
Bir de şöyle bir toplam yapalım mı?
Spor endüstrisindeki dijital teknolojilerin gelişmesi…
Her insana, sistem ile doğrudan etkileşime girme imkânı verilmesi…
Harcanan zamanın karşılığında, heyecanın sürekliliği garantisi…
Ve kullanıcı deneyimleri ile insanların kazanımlarının duygusal zirve yapma yeteneği…
Eşittir; yeni nesil spor endüstrisinde kişiselleştirilmiş spor temalı yaşam modellemeleri.