Şansal Büyüka: "Yanlış mı görüyorum acaba diye gözlüğümü taktım"
Fenerbahçe, ligin ilk maçında evinde Ümraniyespor ile 3-3 berabere kalırken, duayen gazeteci Şansal Büyüka değerlendirmesinde sarı lacivertlilerin futbolla inatlaştığını söyledi.
Şansal Büyüka: Hısım-akraba takımı... (Milliyet)
Maç başladı, gözlerime inanamadım, “yanlış mı görüyorum acaba“ diye gözlüğümü taktım… Meğer doğru görmüşüm… Fenerbahçe o kadar berbat, Ümraniye o kadar etkili başladı ki, şaşırmam ve kusuru gözlerimde aramam son derece normal…
Del Valle daha ilk dakikada mutlak fırsatı kaçırmasa, başka bir ifadeyle Altay sol eliyle mucize bir kurtarış yapmasa, Fenerbahçe rakibine “hoş geldin” demeden önce, Ümraniye güçlü rakibine “hoş bulduk“ diyecekti…
Fenerbahçe kötü başladığı maçı, önde bitirmesine rağmen ilk yarının sonuna kadar bu kötü oyunu sürdürdü… Üç stoper ile oynadığı maçta, Glumac’ın kafa golüne engel olamadı…
Çek takımı Slovacko, Fenerbahçe‘nin üstüne gelmediği için savunmanın makyajı dökülmemişti… Ümraniye’nin her gelişinde “takke düştü, kel göründü...” Gustavo Henrique‘nin ne kadar ağır olduğu çok açık ortaya çıktı…
Sağdan Ferdi; Del Valle‘yi, soldan Peres; Geraldo‘yu sürekli kaçırdı… Arao savunmanın arasına giremedi, top kesemedi… Ayrıca Arao her ikili mücadelede rakibine kontrolsüz geliyor… Bir anlamda kırmızı kart cebinde oynuyor…
"Kendi yarattığı hayalleri yıktı"
Fenerbahçe orta alanında rakibin gelişini önleyecek, kelimenin tam anlamıyla ön stoper görevini yapacak, rakibe basacak tek oyuncu yoktu… Ümraniye en ufak temasla karşılaşmadan geldi de geldi…
Görünen tek adam Emre Mor‘du, etkiliydi… Ama o da kendine mi oynuyor, takıma mı oynuyor belli değil… Lincoln Henrique, bir maç önce herkese umut aşılamış, tatlı hayaller kurdurmuştu… Bu maçta kendi yarattığı hayalleri kendi yıktı… O kadar etkisizdi…
"Peres nereden çıktı… Çok mu aradınız…"
Bunu söylemeliyim; bu Joshua King‘i “Fenerbahçe de oynar“ diye transfer edenleri, Fenerbahçe‘ye layık görenleri tebrik (!) ediyorum… Ya Fenerbahçe’nin büyüklüğünü bilmiyorsunuz, ya da transfer yapmasını…
Ayrıca bu Peres nereden çıktı… Çok mu aradınız… Tek doğru hamlesi olmadı… Sol bek olarak kadroda bulunan Ferdi, Novak, dünya para verilip alınan Peres’den elli kat daha iyi...
Maçı iki takım oynadı ama özellikle ilk yarıda VAR, iki takımdan daha fazla öne çıktı. Penaltıyı iyi yakaladı. Ancak Ümraniye golünde ciddi anlamda ofsayt vardı. Valencia’nın kırmızı kartlık hareketinine gözünü kapatınca, bu kusur sarı kartta kaldı. Peres’in ceza alanı içinde Geraldo’nun vücudu ile buluşan tabanı, en azından VAR incelemesini hak ediyordu. Ümraniye’nin penaltısı ise ceza alanı içinde mi dışında mı tartışılır. Ancak sanki dışarıda gibi…
Futbol affetmez… Futbol inada gelmez… Futbol ego tanımaz…
İkinci yarıda görüntü değişmedi… Fenerbahçe‘nin “berbat“, Ümraniye’nin akıllı ve etkili oyunu devam etti… Şunu çok açık görüyorum; Fenerbahçe futbolla inatlaşıyor… Bu takım orta alanda Crespo-Zajc ile başlar, başlamıyorlar… Arda daha fazla süre alır, vermiyorlar… Valencia penaltı atmaz, attırıyorlar... “Baba“ bir santrafor Allah’ın emri, Fenerbahçe camiasına, futbola inat almıyorlar …
Berisha, Serdar Dursun, Valencia, Jashua King; bir maçta dört santrafor oynatıyorlar, dördünü toplasanız, bir santrafor yapmıyor… Çünkü Fenerbahçe kalitesinin çok gerisinde kalıyorlar...
Büyük Hoca denen Jesus, kendi egoları uğruna geçen yılın güzelim takımını darmadağın etti, eski tanıdıklarından, geçmişte birlikte çalıştıklarından “hısım - akraba“ takımı kurdu… Onlara ayrıcalık yapıyor, öncelik tanıyor… Olmaz… Olmazzz…
Futbol affetmez… Futbol inada gelmez… Futbol ego tanımaz… Öğrenin artık bunu...
Uğur Meleke: İdmanların %30’unu duran toplara ayıran takım (Hürriyet)
Ümraniye, Rangnick’in tespitini hatırlattı. Cuma gecesi Trabzon önüne klasik bir 1.lig kadrosuyla çıkan İstanbulspor’u Norwich City’ye benzetmiştim. Sarı siyahlılar birkaç takviye yapmazsa alt lig seviyesindeki bu kadronun Süper Lig ayarında mücadeleye yetmeyebileceğinden endişe ediyorum çünkü. Dün Kadıköy’de sahaya çıkan Ümraniye’yi de cumartesi günü Liverpool’a karşı Liverpoolluk taslayan Fulham’a benzeteceğim izninizle...
Ümraniye, Geraldo-Lenjani gibi iyi takviyelerle güçlenmiş; müsabakaya misafir gibi değil ev sahibi gibi başladılar adeta. İlk yarıda Fenerbahçe’yle hemen hemen eşit sayıda pas yaptılar, şut istatistiği 8-7, kornerler 3-4, rakip ceza alanında topla buluşma sayısı 8-11’di devrenin sonunda. Tabela dışında hemen her şey istediği gibiydi Recep Uçar’ın ilk devrede.
Boğaziçi'li akıllı teknik adam
Aslında ikinci devreye daha tempolu başlayan ve özellikle Ferdi’nin kanadından pozisyonlar yaratan taraf Fenerbahçe’ydi. Ancak Ümraniye’nin aynı maçta ikinci kez korner organizasyonuyla skor yapmasıyla momentum değişti. Hem Glumac, hem de Gheorghe’nin gollerindeki akıllı korner organizasyonları bana Ralf Rangnick’in o güzel tespitini hatırlattı:
“Futbolda artık gollerin yüzde 30’u duran toplardan geliyor. Öyleyse her takımın idmanların yüzde 30’unu da duran toplara ayırması gerekmez mi?”
Belli ki Süper Lig’in Boğaziçi’li akıllı teknik adamı Recep Uçar, bu gerçeğin ziyadesiyle farkında.
Jesus gerekeni yapmadı
Fenerbahçe’nin dün Kadıköy’deki iki puan kaybını ise 3 maddeyle açıklamaya çalışacağım:
1- Fenerbahçe’nin ağustos takviminin yoğunluğunun ve rotasyon gerekliliğinin farkındayım. Ancak yeniler Luan Peres ve Gustavo Henrique’nin bu maçta bir arada başlamaları savunma ritmini bozdu.
2- Set oyununda Bruma fonksiyonsuzlaşıyor. 63’te giren Bruma asla top tutan, sahaya akıl koyan bir alternatif futbolcu değil.
3- Fenerbahçe sürekli acelesi varmışçasına, hep bitime beş dakika kalmış ve acil gole ihtiyaç duyuyormuşçasına oynuyor. Dün 46-66 arası 2-1 önde olan takımına Jorge Jesus’un kontrollü olarak vites küçültecek, riski azaltacak müdahaleleri yapmadığını söyleyebiliriz.
Ercan Güven: Parola “şampiyonluk”, işaret “rezalet”! (Milliyet)
Tribünlerin, camianın ve dahi bu takıma parasını, emeğini koyanların şoka girmesinden doğal ne olabilir? Müthiş hocası, geniş kadrosu, parası, pulu, tıka basa stadı ile futbolun çınarı Fenerbahçe, ilk kez Süper Lig’de sahaya çıkan Ümraniyespor’la zor güç berabere kalarak sezona kapıyı bırakıp pencereden girdi. Üst baş perişan moral yerlerde.
Parola “şampiyonluk” işaret “rezalet”… Bu ne biçim başlangıç böyle?
Üstelik Kadıköy’deki skandalın bahanesi bile yok. Olsa olsa, Ümraniyespor’u hafife alıp Zajc’sız tek orta sahalı ofansif bir takım kurmayı ve rakibe fark atmayı planlayan Jesus’un ihtirası.
Pahalıya patladı… Çünkü, “kapalı kutu” Ümraniyespor ilk Süper Lig maçıyla açıldığı anda içinden on bir tane çetin ceviz döküldü Fenerbahçe sahasına… Formaları değiştir, asıl o Fenerbahçe!
Ev sahibi önde baskıyla rakibi çıkartmıyor mu; Ümraniyespor aynısı. Fenerbahçe topu kaptığında direkt kaleye mi gidiyor; Ümraniyespor daha iyisini yapıyor. Üstelik yok hükmündeki Fenerbahçe orta sahasına karşılık Oğuz’un organize ettiği çok daha dirençli bir orta sahası var ligin yenisinin.
Bakmayın ilk yarıda Fenerbahçe’nin attığı iki gole, oyun kurdurtmadı Ümraniyespor rakibine. Baskı kurup topu kazansa bile kullanmasına izin vermedi. Geri alıp Fenerbahçe kalesine indi. Fenerbahçe gollerinin biri penaltıdan diğeri geçişte doğru koşa atan Rossi’nin kale önündeki Valencia’ya al da at dediği toptan. Hiç olmazsa Ümraniyespor gibi kornerlere iyi hazırlansaydı bari Fenerbahçe.
Henüz 48. saniyesinde Altay’ın refleksi ile mağlup duruma düşmekten kurtulan, Valencia’nın kötü, King’in yok gibi, Peres’in Geraldo karşısında çaresiz kaldığı, Glumac’ın Szalai üzerinden kafayla gol attığı Fenerbahçe’nin sorunu Jesus’un oyunu değildi… Takımın o oyunu oynayamaması, daha doğrusu Recep Uçar’ın çok iyi hazırladığı Ümraniyespor’un oynamasına izin vermemesiydi.
Bu da yeni adamlar alarak ortadan kalkacak bir sorun değil, iskeleti belli takımın sahada organize olabilmesi meselesi. Dinamo Kiev maçından alınan ders olsa gerek, maçın ikinci yarısına sarı kartlı Arao yerine İsmail’i alarak başladı Jesus. Sekiz dakika sonra Emre’yi Bruma, Valencia’yı Zajc ile değiştirdi ki, orta saha daha güçlensin. Aslında sahaya çıkarken yapması gerekenlerdi bunlar.
Lakin 66. Dakikada oyuna yeni girmiş George’nin ayağından gelen çalışılmış Ümraniyespor golüne engel olmadı. Üç dakika sonra Peres durduramadığı Mrsic’i yere indirince penaltı ve artık Ümraniyespor Kadıköy deplasmanında öndeydi.
Ve Jesus’un bitirici hamlesi!.. Rossi ile King dışarı, Serdar ile Berisha sahaya. Topun ağzındakiler kurtarıcı topçular oldu son yirmi dakika. Berisha attı beraberlik golünü, yenilmekten kurtardı Fenerbahçe’yi. Ders gibi bir maçtı Fenerbahçe için… Bu dersi cebine koyup hemen alfabenin ilk harfinden işe girişmesi lazım Fenerbahçe’nin.
Çünkü “çok tehlikeli bir avantaja” sahip Fenerbahçe…Kalabalık kadro, uzun futbol yarışında büyük bir avantajdır fakat bir o kadar da kırılgandır. Beklenmedik anda paramparça olup izleyenin gözüne, oynayanın ayağına batmaya başlar. Hele böyle ilk haftadan işler kötü giderse.
Ömer Üründül: Jorge Jesus paniğe kapıldı (Sabah)
Dün gece Kadıköy'de kimsenin beklemediği çok ilginç bir maç izledik. Yeni oluşan kadrosuyla Fenerbahçe ilk yarıda kopuk bir futbol sergiledi. Organizasyon sıkıntısı açıkça görülüyordu. Bu yarıda takımın tek olumlu icraatı devre sonunda çok organize gelişen, hazırlanışı güzel Valencia'nın kontrataktan gelen ikinci golüydü. İkinci yarıya Fenerbahçe yüksek tempolu ve çok hızlı başladı ve arka arkaya da önemli pozisyonlar buldu ama değerlendiremediler. Sonra da Ümraniyespor iki golle skor avantajı yakaladı. Fenerbahçe uzatma bölümünde de Berishayla beraberliği kurtardı. Öncelikle Ümraniyespor'u dünkü futbolu için kutlamak gerekiyor.
"Çok methedilen Arao ikinci sınıf oyuncu kimliğindeydi"
Şimdi gelelim gözlemlerime... Öncelikle günümüz futbolunda takım savunması çok önemli. Ligin yeni takımı, üstelik de birçok yeni transferle zamana ihtiyacı olan bir takımdan üç tane gol yiyorsunuz. Üstelik daha birinci dakikada net bir pozisyonu kaleci Altay kurtardı. Üç deneyimli, stoper vasıflı oyuncun var. Szalai, Peres, Henrique... İki gol kornerden yiyorsun. Peres kesinlikle sol bekte oynayamaz. Ön plana çıkan iki tane isim var; Ferdi ve Emre Mor. Çok methedilen Arao dün ikinci sınıf oyuncu kimliğindeydi. Şimdi gelelim Jorse Jesus'a... Ancak bu kadar kötü bir kenar yönetimi olabilir. Tam takımın etkili olduğu ikinci yarıda iki gereksiz değişiklik yaptı. Emre Mor takımın en iyisiydi, nasıl çıktı? Ondan sonra paniğe kapıldı. Hem Berisha'yı hem Serdar'ı aldı. Sonuçta ilk 11'den başlayan 90. dakika sonuna giden karmakarışık bir tablo.
Mehmet Demirkol: ‘Sil baştan’ yalpalaması (Fanatik)
Fenerbahçe’nin dizilişi 4-1-3- 2 değil. Kağıt üzerine öyle yazsanız da dünkü oyuncu özellikleri gereği öyle değil. Bu takımı 4-2-2-2 olarak da görebilirsiniz. Ama bana sorarsanız dünkü 11 ile bu takım 5-0-5 oynuyor. Bu oyunda doğru yerleşip, hamle zamanlamasını iyi yapamazsanız iki hat birbirinden kopuyor. Bu da uzun geri koşulara yol açıyor. Emre Mor ve Rossi, Arao’yu tamamlama konusunda pek de uygun oyuncular olarak gözükmüyor. Bu pozisyonda oynadıklarında ikisi de Amerikan futbolu koşucuları gibi. Fenerbahçe pas yapamadı. Akın sürekliliği de sağlayamadı. İlk yarının hikayesi bu. Son dakikada gelen güzel kontra golü ve penaltı dışında rakip kaleye isabet eden şut yok. Rakip ceza sahasında topla buluşma ise 8.
Ümraniye baskıyı kırdı
İkinci yarının başında İsmail oyuna girip rakip alana iyi yayılınca bu kez baskı bir süre sonuç verdi. Kiev ve Slovacko maçlarındakine yakın bir baskı oluştu. Ama Ümraniye hızlı çıkışlarla bunu kırdı. Kim’ingidişi sonrası Osayi’nin geri koşuları artık daha da önemli. Bu olmayınca hele de böyle boş bir orta sahayla savunma kırılganlaştı. 3’lüye dönüş de bunu gidermedi. Ümraniye’nin korner organizasyonlarıyla gelen iki golü Fenerbahçe’nin kornerlerde ne savunma ne hücumda bir plan ortaya koyamayışı da oyunda dengeyi belirledi. Fenerbahçe yine bir ‘sil baştan’ yalpalaması yaşıyor. Jesus’un orta sahayı sağlam tutacak, top yapabilecek bir ekip kurması ve bunda ısrar etmesi lazım.
Faik Çetiner: Jesus’a yazar (Fanatik)
Maçtan önce Ümraniyespor için ‘kapalı kutu’ demiştik. Ligin yenisini bir yerde hepimiz merak ediyorduk. Kadıköy’de maçın favorisi tartışmasız Fenerbahçe idi. Jesus, son Slovacko maçının başarılı iki ismini kulübeye (Osayi ve Zajc) yenileri de (King ve Luan) sahaya sürmüştü. Jesus hem kazanan takımı bozmuş, hem de saha içi parselasyonunu değiştirmişti. Maç başladı kapalı kutudan sürpriz çıktı. Ümraniyespor hepimizi şaşırttı. Oyuna geride değil, önde başladı, rakibine baskı şansı tanımadı.
Bekler aksadı
Rakibin istekli ve kontrollü oyunu Fenerbahçe’yi zora soktu. Luan solda, Ferdi sağda aksıyor, Rossi, Lincoln, King oyuna fazlaca katkı yapamıyor, Arao top kullanamıyordu. Bereket Emre Mor’un dikine oyunu sayesinde rakip kaleye gidiliyordu. Pozisyon sıkıntısı çekilirken gelen penaltıya rağmen, Ümraniyespor’un gardı düşmüyor, attıkları golle skora denge geliyordu. Devre biterken Fenerbahçe bir ani atak sonucu Valencia ile golü bulunca derin bir ‘oh’ çekiyordu. Sahadaki yerleşim yanlış olduğundan Fenerbahçe maça bir türlü ağırlık koyamadı. Luan sürekli hata yaptı. Jesus, Emre Mor ve Valencia’yı çıkarıp Bruma ve Zajc’ı oyuna alınca rakip defansı rahatlatmış oldu. Son bölümde Fenerbahçe’nin geride geniş alanlar bırakmasıyla Ümraniye bir anda öne geçti. Maç gitti derken, Zajc’ın yarattığı pozisyonla gelen Berisha golüyle Fenerbahçe farka çıktığı maçta yenilmekten kurtuldu. Sonuç mu? Yaptığı yanlış 11 ve yanlış oyun planıyla bu maç tek kelimeyle Jesus’a yazar. Ümraniyespor mu? Kalkın ayakta alkışlayın.