YAZI DİZİSİ (4): Altyapı konusunda kötüler. Ama İtalyanlar'ın fark yarattığı bir konu var: Teknik direktörler!
Türkiye'deki yabancı tartışmalarının bir benzeri İtalya'da da yapılıyor. Sampdoria forveti Fabio Quagliarella geçen sene verdiği bir röportajda yabancı sayısından şikayet etmiş, "Serie A'da çok fazla gereksiz yabancı futbolcu var. Bunlar çok yetenekli olmasalar bile ikinci ve üçüncü ligdeki İtalyanların yerini alıyor" demişti.
Daha fazla yabancının takımlarda yer alması alttan pek de fazla İtalyan futbolcunun gelmediğinin en önemli işaretlerinden birisi. 1980'lerin sonundaki efsane Milan'ın yaratıcısı ve 2010-2014 yılları arasında İtalya Futbol Federasyonu'nda Milli Takımlar Altyapı Koordinatörü olarak görev alan Arrigo Sacchi, altyapı organizasyonu olarak diğer ülkelerden geride olduklarını düşünüyor: "Bizim problemimiz organizasyon olarak iyi olmamamız. Bizim okullarımızda öğretilen futbol gençlere uygun değil, fazla defansif. Çok az kulüp altyapıya yatırım yapıyor çünkü birçok kulübün buna ayıracak bütçesi yok. Borç batağı içinde yüzüyorlar. İdman metotlarının tarihi geçmiş. Ama milli takımların altyapılarında durum farklı. Bunun sonuçlarını alacağız."
Altyapı konusunda bu kadar geride olan İtalya buna rağmen hem kulüp hem de milli takım seviyesinde oldukça ileride bulunuyor. Peki bu işin sırrı nerede?
2016-17 sezonunu ele aldığımızda üst düzey dört ligde şampiyon olan takımları İtalyan teknik adamların çalıştırdığını görüyoruz. İngiltere'de Antonio Conte Chelsea'yle, Almanya'da Carlo Ancelotti Bayern Münih'le, İtalya'da Massimiliano Allegri Juventus'la ve de Rusya'da Massimo Carrera da Spartak Moskova ile şampiyonluk ipini göğüslediler. Geçmişte Arrigo Sacchi, Marcello Lippi, Fabio Capello, Giovanni Trapattoni gibi efsane teknik adamlar yetiştirmiş İtalyanlar belki de bu alanda dünyanın en iyisi. Birçokları bunun tesadüf olduğunu düşünebilir. Ancak gerçek bundan çok farklı...
1930'lı yılların sonlarına doğru Luigi Ridolfi'nin çabalarıyla teknik direktörlar için SIPT adı altında (Società Italiana Preparazione Tecnici) bir kurs projesi hayata geçirildi. İlk başta bağımsız olan bu kurs daha sonra 1940 yılında İtalya Futbol Federasyonu'nun bünyesine dahil edildi. Aynı zamanda 1926 yılında Fiorentina kulübünü kuran Ridolfi (1950'lerde Futbol Federasyonu'nda başkan yardımcısı görevinde bulundu) federasyon tesislerinin Roma'dan Floransa'ya taşınmasını sağladı. 1959 yılında Coverciano bölgesinde İtalya Futbol Federasyonu'nun yeni tesisleri hizmete girdi.
O dönem Atletizm Federasyonu Başkanlığı'nı da yapan Ridolfi'nin bu tesisi kurmaktaki amacı oldukça ilginç. Futbolcuların kültürel açıdan çok geride olduklarını fark eden deneyimli spor adamı futbolculara göre daha ileride olan basketbolcu ve atletlerin de bu tesislerde idman yapmasını sağlayarak futbolcuların kültürel olarak gelişmesini sağlamayı hedefledi. Bu yüzden tesislerin içine yüzme havuzları, tenis kortları, basketbol salonları inşa edildi. Burası aynı zamanda dünyada futbolcu ve antrenörler için yapılmış ilk ulusal idman merkezi olma özelliğini de taşıyor.
Buradaki antrenörlük kursunun adı "Scuola Allenatori". İtalya'da UEFA A lisansı almak istiyorsanız kesinlikle buradan mezun olmalısınız.
Kursun başında 2010'dan bu yana Renzo Ulivieri bulunuyor. Geçen sene New York Times ve Bleacher Report'a röportaj veren Ulivieri, kursla ilgili ilginç detaylar paylaşmış.
Kursa gelen hiç kimseye herhangi bir kitap verilmediğini söyleyen Ulivieri, bunun nedenini şöyle açıklıyor: "Eğer bir kitap yazacak olsam bu en az iki yıl alacak. O yüzden bunu sana verdiğim anda çoktan 2 yıl geçmiş olacak. Modası geçmiş artık."
"İnsanlar buraya ilk geldiklerinde ilk 2-3 hafta biraz kafaları karışıyor çünkü benim isteğim bu yönde" diyor Ulivieri: "Futbol hakkındaki bazı temel prensipleri tekrar gözden geçirmelisiniz. Bunlar çok eskidir ve hep kalıcı olacaktır. Ama sonra sıfırdan başlamalısınız çünkü eğer ben size benim antrenörümün öğrettiklerini öğretmeye kalkarsam 50 yıl önceki şeylerden bahsetmiş olacağım. Benim burada ihtiyacım olan şey bu çocuklara futbolun 10 yıl içerisinde nasıl olacağını göstermek. Geleceği öngörmek zorundayım."
Öğrencilere herhangi bir kitap verilmeyen kursta ilginç de yasaklar mevcut. Mesela "Benim zamanımda..." ya da "Benim futbolum..." demek kesinlikle yasak. Bunları söyleyen birinin kursu geçmesi mümkün değil.
İtalyan hocaların genelde sıkı bir savunma futbolu oynattığı algısı vardır. Ulivieri kesinlikle tek tip antrenör yetiştirmediklerini söylerken "İtalyan stili diye bir antrenör yok. Burası bir fabrika değil. Benim futbolum diye bir şey yok. Sadece sahip olduğun 20 kişiyle oynadığın futbol var" ifadelerini kullanıyor.
Kurstaki dersler de oldukça interaktif. Öğrenciler sık sık araya girerek istedikleri soruları yöneltebiliyorlar. Hepsinin kendi defteri var ancak günün sonunda deftere kendi çıkarımlarını not ediyorlar. Mesela neleri beğendiler ya da beğenmediler. Burada önemli olan herkesin birbirinden bir şeyler kapması. Efsane Marcello Lippi de kurstaki en faydalı zamanların fikir alışverişlerinin olduğu zamanlar olduğunu düşünüyor.
Derslerde çoğu zaman maç izlenirmiş. Bir yerde araya giren Ulivieri iki öğrencisini takımların hocası yapar ve o anda ne yapmaları gerektiğini sorarmış. Bir 15 dakika sonra bir daha. Ulivieri bu durumu şöyle açıklıyor: "Oyun oldukça dinamik olduğu için hocaların sürekli maçın içinde olması gerekli."
Kursun ana teması bu şekilde. Diplomayı almak içinse öğrencileri zorlu bir 1 aylık süreç bekliyor. İlk olarak Ulivieri tarafından sözlü sınavdan geçen öğrenciler son olarak da bir yıl boyunca hazırladıkları tezlerini savunuyorlar. Bunu da geçtikleri takdirde önlerinde hiçbir engel kalmıyor.
Burada tezler oldukça önemli. Federasyonun kütüphanesinde birçok İtalyan'ın tezini bulma şansınız var. Mesela Fabio Capello 1984'te bitirme tezi olarak "Alan Markajı Sistemi"ni seçmiş. Carlo Ancelotti 1997'de mezun olurken "Futbolun Geleceği: Daha Fazla Dinamizm", Roberto Mancini de 2001'de "Il Trequartista"yı yazmış.
Ulivieri'ye göre mükemmel futbol diye bir şey yok, doğru zamanda doğru futbol var: "Mesela rakibin çok iyi iki stoperi var. Bizde de çok iyi iki forvet var. Markajla bizim forvetleri çok rahat durdurabilirler. Ama eğer iki forveti biraz geriye alırsam 2'ye karşı 0 kalacaklar ve güçlü yanları da yok olacak."
İngiliz futbol adamı Howard Wilkinson'ın şu sözleri ise İtalyanları çok net bir şekilde özetliyor: "İtalyanlar bilginin kölesi değil. Onlar öğrenmenin kölesi. Rahatlığa gelemezler. Hepsinin birer fikri vardır. 2+2'nin 4 olduğunu bilirler ancak hepsinin sonuca ulaşırken kullandığı farklı yollar vardır."