Yeni sezonlara ambargo koymak!
Rakiplerinin dip noktasına inip, ancak oradan güç alarak tekrar yükselmenin hesabını yapabildiği bir sezonda Beşiktaş'ın şampiyon olmaması düşünülemezdi.
Emek ürünü
Başakşehir'i elbette kutlamak gerekiyor; çünkü yapabileceğinin en iyisini yaptı; daha fazlasını beklemek onlara yapılmış haksızlık olurdu.
Bu gerçeğe karşın Beşiktaş'ı tebrik etmek ve başarısının büyük bir emek ürünü olduğunu söylemek gerekir. İki sezon arka arkaya şampiyon olmak, süreklilik açısından önemli bir veri. Asıl başarı sürekli olma niteliği taşır.
Yeni sezonlara ambargo koymak!
Fakat burada bir tehlike var. Beşiktaş'ı şimdiden önümüzdeki bir kaç sezonun da müstakbel şampiyonu ilan etmek, olası bir başarısızlıkta son derece yıkıcı sorunlarla karşı karşıya kalmak anlamına gelir.
Durumu realiteden sapmadan değerlendirmek gerekiyor.
Ülkemizde bu yanlışın içerisine hep düşüyoruz. Alınan iyi sonuçlar birden kendimizi Avrupa'nın en iyi futbol oynayan takımı olarak görmemize neden oluyor; tempolu geçirdiğimiz bir sezonu şampiyon tamamlayınca, sonraki sezonlara da ambargo koyuyoruz.
Sadece başarı gösteren takımın taraftarları değil, rakip kulüp taraftarları da hep bir ağızdan aynı nakaratı tekrarlıyorlar.
Bu tehlikeli bir mental hastalık. Değişmesi spor ve yarışma kültürünün içselleştirilmesinden geçiyor.
Beşiktaş - Lyon eşleşmesi Avrupa Ligi'nin erken finali olarak tanımlandı pek çokları tarafından; Fransa ve İstanbul'da oynanan maçlarda ne olduğunu, finali kimin oynadığını gördük.
Gelecek sezon bambaşka bir tablo ortaya çıkabilir; Beşiktaş bir kez daha şampiyon olabilir; ancak hiç beklenmedik gelişmeler de yaşanabilir. Daha kötüye gideceğini düşündüğünüz rakipleriniz bambaşka bir görüntü içerisinde olabilir.
Ya da yolunda gittiğini düşündüğünüz işleyişinizde sorunlar çıkabilir.
Şenol Güneş'in 3 ihtimali!
Beşiktaş şampiyonluğun tadını doyasıya çıkarmalı; ancak şampiyonluk sevinciyle gelecek sezonlara yönelik peşin hükümlü başarı sözlerine mesafeli durmak gerekir.
Şenol Güneş, kendisiyle ilgili 3 ihtimalden bahsediyor: "Kalabilirim, teknik direktörlüğü bırakabilirim, bir başka takıma gidebilirim."
İhtimaller üzerinde çok fazla fikir yürütme taraftarı değilim; ne var ki şunu belirtmekle yetineyim, üçüncü şık gerçekleşecekse, Güneş'in gideceği kulüp 50. yılında şampiyon olma hedefi belirleyen Trabzonspor, yani kendi kulübü olur.
İşin Beşiktaş'ı ilgilendiren bölümü ise ortada bir sorun ve bunun yarattığı bir belirsizliğin olduğu gerçeğidir.
"Şenol hocanın Beşiktaş'ta kalma olasılığı yüzde 10 diyenlerin" sözü bütün bütüne yanlış değil.
Dostça bir ayrılık, devam etme kararından aşağı kalır bir olasılığa sahip değil
Transferdeki öncelik, ara transfer döneminde yapılması gereken hamleler başta olmak üzere futbol takımıyla ilgili esaslı konularda Şenol Güneş'le başkan ve futboldan sorumlu yönetici/yetkililer arasında belli fikir ayrılıkları ortaya çıktı.
Su yüzüne çıkmayan gerginlikler vardı. Bu düzlemde meydana gelen yüksek gerilim hattı, hedeflere ulaşma gayesi sayesinde görünür olmaktan çıktı. Fakat bilen biliyordu.
Şenol Güneş tam da bu nedenden ötürü, "Pek çok şeyi içime attım, ifade edemedim. Bu da ben de gerilim yarattı. Bu türden bir baskı da hissettim" dedi.
Kulüp başkanı Fikret Orman'ın "gelecek sezon da hocamızla devam ederiz" açıklamasına karşın, dostça gerçekleşecek bir ayrılığın devam etme seçeneğinden aşağı kalır bir olasılığa sahip olmadığına inanıyorum.
Dahası bu türden bir ayrılığın gelinen aşamada iki tarafı üzeceğini düşünmüyorum.
Fabrico ve Babel
Bu arada Beşiktaş'ın devre arasında aldığı Ryan Babel, kaleci Fabricio'yla birlikte şampiyonluğu kazanılmasında özel bir yere sahip oldu.
5 ayda Beşiktaş'a bir futbolcunun verebileceği maksimum artı değeri kazandırdı.
Kısa vadedeki başarıyı kovalarken alacağınız oyuncunun nerede oynadığı ve yaşı dönem içerisinde yapabileceklerini görmenizi engellememeli.
Babel yarım dönemde şampiyonluk hedefi doğrultusunda Beşiktaş'a önemli katkı sağlayabilecek bir oyuncuydu. Seçiciler bunu gördü ve doğru karar verdi.
Babel tüm yarışma gruplarında toplamda 24 maç oynadı, 8 gol atıp, 7 gol pası verdi; ancak bundan daha önemlisi hızı ve bitiriciliğiyle takımın ateşleyici ismi oldu; Quaresma'dan farkı taktik disipline bağlı kalmasıydı.
Lyon ve Fenerbahçe maçları nedeniyle eleştirilen Fabrcio ise kaledeki güven problemini sezon boyunca standardını hep koruyarak ortadan kaldırdı. Birinci sınıf bir kaleci değil; ama Beşiktaş'ın bu seneki yükünü taşımayı başardı.