Yeni sürüm taraftarın tribünü: Sosyal medya
Yaz transfer dönemi sona erdi. Süper Lig kulüpleri, kadrosuna kattığı futbolcularla dikkat çekti. Ajansspor yazarı Fatih Cumhur Sarıkan transfer dönemi ve taraftar yapısı hakkında bir yazı kaleme aldı.
Bu yaz transferinin geçmişten iki farkı var
26 Haziran – 15 Eylül arasında yaşananların, geçmiştekilerle çok ortak yönü olsa da dikkat çeken iki temel farkı var:
1. Neredeyse tüm Süper Lig kulüpleri agresif ve hareketli bir transfer dönemi geçirdiler. Kulüplerdeki transfer komitelerinin ortak kriteri, bütçelerden ya da harcama limitlerinden çok hız ve erişilebilirlik oldu... Öyle ki neredeyse 2 yıldır yasaklı olan Mondihome Kayserispor, sorunlu dosyalarını çözüp “transfer tahtasını” açtırır açtırmaz, transfer piyasasının kaçırılmaz fırsatlarla dolu(!) akşam pazarına görkemli bir giriş yaptı. Farklı sektörlerden pazarlama sorumlularının, FOMO sendromunu (Fear Of Missing Out = Fırsatı Kaçırma Korkusu) ustaca kullanan menajerlik şirketlerinden öğrenecekleri çok şey var...
2. Gerçekleşsin veya gerçekleşmesin gündeme gelen birçok transferin sonuçlanmasında sosyal medyanın tavrı büyük rol oynadı... Dominik Livakovic gibi gümbür gümbür desteklenen bazı transferlerin yanında, Matias Vecino gibi adeta zorunlu vazgeçişler de oldu. Sosyal medyada kimliği belirsiz hesapların ya da geleneksel medyada raf ömrünü tamamlamış isimlerin, malum kaynaklardan kariyerlerine bakıp methiyeler düzdükleri oyuncular, sağlık kontrolünden önce sosyal medyadan geçtiler. Aynı uzman karakterlerin çok yakından takip ettikleri için(!) uygun görmedikleri isimler ise sıra sıra inen uçaklarla gelmişken aynı uçaklara binip gerisin geriye döndüler.
70 milyonun 3 saati sosyal medyada geçiyor
Bu yazının odağı 2. madde; yani, formasını sırtına geçirip tribünde yerini alan taraftarla aynı kişi olduğu şüpheli, daha sabırsız, istatistik sever, sivri dilli, daha skor odaklı, kahin sosyal medya taraftarı... Buradan, sosyal medyaya karşı bir tutum algılanmasın. Sosyal medyadaki hız, sansürsüz yapı ve bireysel özgürlük elbette çok değerli. Yine de ortalama 48 saat boyunca estirdiği gündemle, etki ettiği kararların yol açacağı kalıcı sonuçlara dair hiçbir sorumluluk üstlenmeyen birçok paylaşımın, tarafsız ve salt bilgi yayma amaçlı olduğuna inanmak, Polyanna’yı bile aşacak ölçüde bir saflık olur. Sorumluluğu ve kontrolü olmayan güç genellikle çıkmaz sokaklara sap(tır)abiliyor.
Olması gereken, karşılaşılan paylaşımla sınırlı kalmama, yapılan paylaşımların doğruluğuna, güncelliğine dair hızlı bir sorgulama. Çeşitli amaçlarla günde yaklaşık 7 saat internet kullanan, bunun 3 saatini sosyal medyada geçiren 70 milyonu aşkın Türk insanının, kendine karşı bu kadar sorumluluğu olmalı!..
Tabii sosyal medyayı ana bilgi kaynağı ve popüler yapan temel bir unsurun da geleneksel medyanın hali olduğunu unutmamak lazım. Zayıflayan bağların temelinde güven eksiği olduğunu hatırlatıp geçelim; bu çok disiplinli, başka bir uzun konu...
Anadolu için Dortmund hedef değil mi?
Hem oyun hem de oyuncu geliştirme konusunda futbolumuzda mevcut yapısal sorunlar nedeniyle, amaca ulaşmak için en kestirme yol transfer olarak benimsenmiş durumda. Yapıyı tüm unsurlarıyla ameliyat etmedikçe Bursaspor, Eskişehirspor gibi örnekler bitmeyecek. Kendi geliştirdiği prensiplerle sağlam surların içinde verimli ve huzurlu yaşarken, dışarıdan kuşatmaların zamanla yorgun surları aştığı Altınordu örneği de yönetimleri uzun soluklu, çok faktör barındıran modellerden, stratejilerden uzak tutuyor.
Aslında başarıyı tanımlayıp ilan etmedikçe, başarı kavramı netleşmediğinden başarısızlık da pek mümkün olmuyor! Her yaz sezonu, yine, yeni, yeniden yapılan onlarca transferin sonucunda, 35-40 kişilik takım kadrolarında futbolcu maaşlarının yarattığı gelir-gider dengesizliği ile ödenemeyecek borçların altındaki kulüpler, elde edilmiş bir şampiyonlukla, Avrupa kupalarında devamı getirilmemiş bir performans dönemi ile “başarı” etiketini üstlerine yapıştırıveriyorlar. Son Bundesliga şampiyonluğunu 2012’de, son Avrupa şampiyonluğunu 1997’de kazanan Borussia Dortmund’un Signal Iduna Park’ta hep 80.000 taraftarın önünde oynamasını örnek alarak, sezon boyunca dolu tribünlere oynamak, Anadolu takımları için önemli bir hedef değil midir?..
Bu sezon yaklaşık 300 transfer yapıldı
Süper Lig takım kadrolarının toplam piyasa değeri bu sezon 1,2 milyar Euro'ya (35 milyar TL) ulaştı. Yaz sezonu sonunda 20 takımın transfer performansı ise -34 milyon Euro (-1 milyar TL). Süper Lig takım kadrolarında toplam 606 futbolcu var, bunların 297’si yabancı statüsünde (%49). 20 takımlı Süper Lig’de geleniyle gideniyle 300’e yakın transfer hareketi gerçekleşti. Süper Lig’e yeni çıkan, geçen sezon kıl payı lige tutunan takımları anlayabilsem de takım başına 15 transfer hareketi iki ipucu veriyor: Kadro yönetiminde kulüp kültürüne uygun stratejik bir devamlılığımız yok, takım kadroları antrenman kalitesini, verimliliğini zorlayacak kadar kalabalık.
Şampiyonluk adaylarının dijital kamburları var
Gerçekçi olmak lazım; futbolu değil futbol konuşmayı/tartışmayı seviyoruz. Bu tartışmaların, bir süredir en çok alevlendiği yer de sosyal medya. Bu sezon şampiyonluk adaylarının en büyük rakibi birbirlerinden çok sosyal medya olacak gibi... Milli ara sonrası kaldığı yerden devam eden ligimizde, tüm şampiyonluk adaylarının yol kazalarında işlerini zorlaştıracak bazı “dijital” kamburları var... Beşiktaş yönetiminin sosyal medyayı bir türlü tatmin etmeyen transfer performansı, Fenerbahçe oyun kurgusunda bir anda en önemli pozisyona çıkan ve sosyal medyaya göre mevcut kadroda bulunmayan “oyun kurucu defansif orta saha” eksiği, Galatasaray’ın alacağı birkaç kötü sonuçla bir anda hortlamaya aday Okan Buruk’un yetersizliğine yönelik paylaşımlar...
Sosyal medyada daha sert maçlar başlayacak
Çoğu tartışmaya, hatta çürütülmeye çok açık, boşlukta asılı, cımbızla çekilmiş, söylemlerin suyunu sıkarak sloganlaştırılmış kişisel görüşler... Yazık olan da şu ki bu çoğunluğun arasında gerçekten farklı perspektife, sorgulamaya, araştırmaya dayanan paylaşımlar da gözden kaçıyor.
Ne diyelim; içinden geçtiğimiz dönem, yalnızca kendisinin erişebildiği gerçekleri ifşa edip, paylaşımlarıyla hayatın akışına yön vermek isteyen, bu arada ne hikmetse kim olduğunu bile gizleyen hesapların dönemi... Bu sezon sahadaki maçlar bittiğinde, sosyal medyada daha sert maçlar başlayacağı söylenebilir.
Sıra iletişim uzmanı transferinde
Futbola dair kötümser değilim; oyun yaklaşık 150 yıldır güçlü bir sosyal bağ ve eğlence vadediyor. Ayrıca büyük değişimler hep bireysel çabalarla başlar ve çözüm belli: Umut etme hakkı, çaba gösterene aittir. Özellikle kulüp başkanlarının, sosyal medya kaynaklı, öfke, üzüntü, hayal kırıklığı gibi duygusal tepkilerle medya karşısına çıkıp, dertleşme ile meydan okuma arasında salınan ve bitmek bilmeyen toplantılarının hayırlı sonuçlar vermediği açık bir gerçek.
Artık oyuncu transferi yapılamayacağına göre, kulüplere samimi önerim, yönetim takımlarına iletişim uzmanları/danışmanları transfer etmeleri. Sosyal medya hesaplarını yönetecek kişilerde taraftarlık dışında, kulüp tarihi, oyun kuralları, UEFA ve TFF organizasyonları bilgisi, rakiplere bakış gibi nitelikleri sorgulamaları da iyi olur. Dijital platformlardaki zemin futbola ne kadar elverişli, hep birlikte göreceğiz...
NOT: Bu yazı tamamlandığında fikstüre göre 16 Eylül Cumartesi günü, saat 20:00’de oynanan Galatasaray – Yılport Samsunspor karşılaşması henüz başlamamıştı...