Futbol aklı nedir?

Futbol aklı nedir?

Ahmet ÇAKIR

Bizim çok umurumuzda olmasa da ‘futbol aklı’ önemli bir kavram. Çünkü işlerinizi ona uygun biçimde yapmadığınız zaman çok ağır kayıplara uğruyorsunuz. Zaten bir batağın içinde olduğunuzdan, büsbütün perişan bir hale düşüyorsunuz.

Fenerbahçe’nin Ali Koç dönemindeki transferlerinin ve öteki işlerin futbol aklından uzak bir yaklaşımla yapıldığını Emre Belözoğlu açıkça söyledi. Başkan Ali Koç’la görüşmelerinde bu noktada mutabakat oluşmuş. Dolayısıyla bu sezonki işlerin futbol aklına daha uygun olması beklenir. Sezon başında da öyle görünüyordu ama çok çabuk işler tersine döndü. Demek ki bu işlere futbol aklını egemen kılmak o kadar kolay olmuyormuş. Daha yapılacak çok iş var gibi görünüyor. Geçelim.

Galatasaray, geçen hafta maç oynamadan 11 puan kazanmış gibi hesaplar yapıldı. Sarı-kırmızılı takımın son 6 maçtan 5’ini kazanmış olmasıyla da işler yoluna girmiş gibi görünüyordu. İlk 5 maçta 2’si de İstanbul’da olmak üzere kaybedilen 2 maçla sarsılan umutlar bir kez daha canlanmıştı. Ancak takım sahaya çıktığında işlerin pek de yoluna girmemiş olduğu ortaya çıktı. Tam 7 eksiği bulunan, Süper Ligi yeni çıkmış toplama bir takım görünümündeki Fatih Karagümrük karşısında yenilginin hak edildiği konusunda en fanatik taraftarın bile bir itirazı yok.

Üstelik, bu maçta Fatih Terim ve Marcao’nun gördüğü kırmızı kartlar, gelecek haftalarda da baş ağrıtıcı nitelikte. Özellikle Terim’in daha önce defalarca yaşanan ve büyük zararlar görülen öfkesine bir kez daha yenik düşmesi, endişe kaynağı. Terim kenarda olsa belki de o berbat yenilgi golü gelmeyebilirdi. Salgın sonrasında İmparator çok değişti derken, ‘Hayır, öyle bir şey yok’ mesajı aldık. Gerekli değildi.

Maçın ilk 15 dakikasını izledikten sonra neler olacağını eşime anlatıp başka bir yere geçtim. Daha doğrusu, Galatasaray maçını değil de Snooker izlediğimi gören eşime bununla ilgili açıklama yaptım. “Seyredilecek bir şey yok. Azap!” O yönde bir tahmin istense, Terim’in atılabileceği yolunda bir şeyler bile söyleyebilirdim.

Galatasaray maça iyi hazırlanmamıştı. F.Karagümrük gerek fizik kondisyon gerekse oyun anlayışı ve oynama becerisi açısından daha iyiydi. Bunun doğal soncu olarak da ilk dakikalardan itibaren oyuna ağırlığını koymuştu.

Sonradan izlediğimde, Terim’in atılmasının asıl nedeninin, takımının ikinci yarının başında daha soyunma odasından çıkmadan yediği golün neden olduğu kanısına vardım. Çünkü geçen haftalarda iyi oynadığı söylenen takım, F.Karagümrük karşısında yürüyemiyordu bile. Bunun nelere yol açacağı ortadaydı. Nitekim F.Karagümrük golü de atmış ama minik denilebilecek bir ofsayta kurban gitmişti. Durumu gören Terim’in soyunma odasında takımı silkelemesi ve ikinci yarıya fırtına gibi başlanması gerekirdi. Dakikası dolmadan topu ağlarında görmek, devre arasında bütün oyuncuların 15 dakikalık bir uyku kürüne yatırılması ve hatalı hesaplama nedeniyle bundan uyanmalarının zor olmasıyla mümkündü.

Sonrasındaki çaresiz çırpınış, hiçbir çözüm getirmeyen oyuncu değişiklikleri, bedava penaltı ile hiç değilse yenilmeme durumu ki o bile çok önemliydi ve inanılması zor yenilgi golü…

Mevlut Erdinç öyle bir golü futbol hayatı boyunca muhtemelen hiç atmamıştır çünkü öyle sprinter bir adam filan değil. Galatasaray gerek gol atma beceriksizliği gerekse gol yeme konusunda hemen hep aynı hataları yapıyor. Muslera’nın olmadığı dönemde ligin en az gol yiyen takımı durumunda bulunmaları sadece rastlantı. F.Karagümrük de bunun farkındaydı.

Ofsayt nedeniyle sayılmayan golde sarı-kırmızılı oyuncuların tamamı ceza alanı içindeydi ama top hep 5 rakip oyuncunun ayaklarında dolaştı ve gol oldu. Oradaki 11 adamla savunma yapmanın hiçbir anlamının olmadığı görüldü… İkinci yarının başındaki golde kanattaki Linnes yavaş, ortadaki stoperler zaten ağırdı. Sorunu çözmesi beklenen Saracchi uykudaydı. Topun 30 metre ters kanattan sürülüşü, sonra da yine 35-40 metrelik orta sırasında bunu önleyecek beceri gösterilemedi. Üstelik bu golü Ndao 70’te yine atmış ama ofsayta takılmıştı.

Maçın kazanılacağı sanılan dakikalarda yenilen goldeki hata da sürekli yapılıyor. Rakip kaleye çok oyuncu ile gidildiğinde gol atılacağı sanılıyor. Oysa rakip ceza alanı içinde çok sayıda adam savunmanın işine yarıyor, oradaki etten duvar aşılamıyor. Barcelona çapındaki bir takım bile haftalardır bu sıkıntıyı yaşıyor. Futbol aklından uzak işlerin saha içindeki bedeli de ağır oluyor. Galatasaray bunu Kayserispor karşısında da yaşadı ama bir şey değişmedi.

Bu yenilgiyle gündeme gelen başka bir yığın durum var. Özellikle gençlerin oynatılması konusunda kamuoyu ve medyanın ikiyüzlülüğü çok çabuk ortaya çıktı. Onlar faturayı Ali Yavuz Kol’a kesti.

Bu sezonun gözdesi Taylan bile Mevlut’u düşürüp gole engel olmadığı için hedef haline gelebildi. Orada asıl yapılması gereken, 10 kişi kalmış rakibin tek gol adamına topun gelmesini, geldiğinde almasını, aldığında gitmesini önlemekti. Bunları da Taylan değil takım yapamamıştı, Taylan sorumluluk duygusuyla Mevlut’u kovalayıp onun rahat vuruş yapmasını önlemeye çalışmış ya da topu kaybetmesini beklemişti.

F.Karagümrük takımının her şeyi durumundaki Süleyman Hurma maçı kazanacaklarını biliyordu. Bunun temel nedeni de ‘bizde 90’ların futbolunun oynandığı’ yolundaki saptamasıydı. Onun bir adım ötesine geçerek her takımı yenebilirdiniz. ‘O zaman birkaç gün önce Hatayspor’a niçin yenildiniz?’ sorusunun fazla bir hükmü yoktur. Futbol böyledir.

Her hafta başka bir sahada maç yapmak zorunda kalan, kadrosundaki oyuncular ilk kez bu sezon bir araya gelen ve başka bir yığın sıkıntısı bulunan F.Karagümrük normal koşullarda küme düşmenin en güçlü adayı olmalı. Ancak biraz futbol aklı bu işi tepeden tırnağa değiştirebiliyor. Hurma’nın çok şaşırtıcı transferleri, neyi nasıl yapacağını iyi biliyor gibi görünen teknik heyet ve istenen verimin alındığı futbolcular, işi yoluna sokabiliyor. Nereye kadar, derseniz o sonra düşünülecek iş.

Sürekli aynı hatalar yapılıp çok kolay maç kaybedilmesi ve benzer nedenlerle bu azap verici karşılaşmaları izlemekten çoktan vazgeçtim. Arada bir izlemeye kalktığımda da 15 dakikadan daha fazla dayanamıyorum. Benim gibi bir futbol delisini bu hale getirebilen futbol bataklığına belki de teşekkür borçluyum. Epeyce ileri yaşımda bu işin o kadar da büyütülecek bir şey olmadığını öğretti bana.

Snooker’da müthiş maçlar var, haberiniz olsun.