Kolej Havası’nı kaçırmayın!

04.09.2019 - 11:18 | Son Güncellenme: 04.09.2019 - 08:25

Kolej Havası’nı kaçırmayın!

Ahmet Çakır'ın "Kolej Havası'nı kaçırmayın!" başlıklı yazısı...

‘Kolej Havası’, Beşiktaş tarihinin en parlak dönemlerinden birine imza atan, 1989-92 yılları arasında üst üste 3 şampiyonluk kazandığı takıma ve efsane futbolcular Metin – Ali – Feyyaz dönemine odaklanıyor. Serpil Hamdi Tüzün’ün kurduğu ‘Özkaynak Düzeni’ ile başlayıp Süleyman Seba’nın temsil ettiği değerlerle yoğurulan bu ekibin bilinen-bilinmeyen hikayelerini ortaya çıkarıyor. Sporda centilmenliğin, takımdaşlığın, mütevazılığın paradan ve şampiyonluktan önce geldiği günlere uzanan bir yolculuğa çıkartarak Türkiye futbolunun bugünkü sorunlarının altını çiziyor. Beşiktaş JK’nin de ilgiyle takip ettiği ve desteklediği filmde efsane futbolcular Metin Tekin ve Feyyaz Uçar başta olmak üzere Zafer Algöz gibi ünlüler de hikaye anlatıcılığını üstleniyor.

 

2 Eylül Pazartesi akşamı Vodafone Park Stadının salonunda izlediğimiz film internette böyle tanıtılmış. Elbette ki filmde bundan çok daha fazlası var ama en büyük katkıyı Metin Tekin ile Feyyaz Uçar yapmış gibi görünüyor. Sarı Fırtına’nın anlatımları, bu tür belgesellerin belki de en büyük eksiği olan “neşe”yi getirmiş filme. Feyyaz Uçar ise biraz da kişisel serüvenindeki talihsiz olay nedeniyle işin duygusal boyutuna tavan yaptıran adam oluyor. Onun daha önceki yorumculuk denemesinde ne kadar başarılı bir anlatıcı olduğuna tanıklık etmiştik, bu kez işi oyunculuk sanatı boyutlarına taşımış Feyzo.

 

Bizde spor kültürünün yokluğu hepimizin kabul ettiği bir gerçek ama bunu nasıl var edebileceğimizin pek bilinmediği bir ortam var. En iyi spor kitapları taş çatlasa 300-500 satıyor; öteki yayınların satışı da çok sınırlı. Aynı türden filmlerin pek ilgi gördüğünü söylemek zor. Galatasaray için yapılan Eski Açık Sarı Desene (2003) ilginç bir çalışmaydı ama haketttiği ilgiyi derleyemedi. Yakın zamanda Beşiktaş’ın yaşayan efsane malzemecisi için yapılan Güzel Adam Süreyya belgeselinin ne kadar ilgi gördüğünü bilmiyorum. Bu kapsamda Fenerbahçe’den bir ses çıkmayışına da şaşmamak elde değil. Bir Can Bartu belgeselinin yapılamamış olması büyük bir skandal!

 

İnsanlarımızın futbolu çok sevdiği hatta sevmek ne demek düpedüz çıldırdığı sık sık ileri sürülür. Oysa bunu destekleyen hemen hiçbir veri yoktur. Bizim sevdiğimiz hatta çıldırdığımız başka birşey. Futbol üzerine bitmez-tükenmez didişmeler ve boş konuşmalar… Herkesin teknik direktör olduğunu kanıtlamaya çalıştığı bezdirici gevezelikler… Olayın sanat boyutuna ise hemen hiç ilgi duyulmaz. Ancak böyledir diye birileri birşeyler yapmaya çalışmaktan da vazgeçmez. Kolej Havası da öyle bir çalışma. Seyirciden ne kadar ilgi göreceği yolunda fazla umutlu değilim ama böyle bir çalışmanın yapılmış olması çok önemli ve değerli…

Siyah Beyazlı takımın yakın tarihinin önemli figürlerinin resmigeçidini izlediğimiz filmin eğlenceli yanlarından biri, Metin-Ali-Feyyaz döneminde gelen başarılarda takımdaki Kolej Havası’nın etkili olduğu yolundaki genel düşünceye, işin içindekilerin itiraz etmesiydi. Gerek Metin Tekin’in gerekse Feyyaz Uçar’ın ilk söylediği bu oldu: Hiç de Kolej Havası içinde filan değildik! Öteki oyuncular da bunu onayladı. Saha dışında yapmadığımız haylazlık yoktu. Bu sayede çok eğlenirdik. Saha içinde de işimizi büyük bir ciddiyetle yapardık, o kadar! Başarının sırrı da elbette ki aramızdaki arkadaşlık, iyi yönetim, başarılı teknik kadro gibi etkenlerdi…

 

Elbette ki taraftarın katkısı, öteki kulüplerden çok daha fazlaydı ve bu noktada da mutlaka Çarşı’yı anmak gerekiyordu. Çarşı’nın hemen hiçbir ortamda göremeyeceğiniz kurucusu, bu film için konuşmayı kabul etmişti. Bunu söylerken Metin-Ali-Feyyaz üçlüsünden Ali Gültiken’in niçin hiç konuşmadığını sormamak elde değil. (Salı günkü Futbol Federasyonu toplantısında sorup öğrendim ama burada yazmasam da olur.) Şu da olsaydı, bu da bulunsaydı denilebilecek başkaları da var elbet ama zaten bu haliyle normal bir sinema filmi uzunluğunda olan çalışmayı daha fazla uzatmanın yaratacağı sıkıntıları biliyorum.

Filmle birlikte o dönemlerin yaşayan kahramanlarından bazı eski dostları görme olanağını bulduk. Beşiktaş Kulübü Başkanı Fikret Orman, Teknik Direktör Abdullah Avcı da oradaydı. Filmi seyretmemi sağlayan Attila Gökçe ağabeyime teşekkür borcum var. Başka meslekdaşlarla da ayaküstü özlem giderip sohbet ettik. Uğur Vardan, Uğur Meleke, Mehmet Ayan, Kenan Başaran, İsmail Er kardeşlerimizle görüştük. Rıza Çalımbay kaptan, Ulvi Güveneroğlu, Kadir Akbulut, Rasim Kara gibi eski dostların yanısıra BJK Divan Başkanı Tevfik Yamantürk ile görüşmek güzeldi.

İlle de kusur bulma derdinde değilim, film eleştirmenliğine filan da soyunmuyorum ama birkaç noktayı belirtmeden edemeyeceğim. Beşiktaş’ın özkaynak düzeninin efsane ismi Serpil Hamdi Tüzün’ün sağlık durumu nedeniyle konuşamayışı eksiği kızının anlatımlarıyla giderilmiş. Ancak onun oturduğu yer görsel açıdan hiç uygun değildi. Aynı durum başkalarında da vardı. Attila ağabeyimin çekimi belli ki bir kış günü soğuk ortamda yapılmış çünkü üzerinde paltosu vardı! Efsane takımın savunmasından Kadir ve Ulvi hep aynı açıdan ve uzak çekimlerle anlatım yaptılar, en azından esprili bölümler daha yakın plan çekilebilirdi. Rasim Kara’nın ziyaret ettiği bir dükkanda masanın kenarına oturmuş gibisinden durumu da iyi görüntü vermemişti. (Gökhan Keskin kardeşimizin muhteşem göbeğini saklama gereği duymayışı da eğlenceliydi.) Cem Dizdar meslekdaşımızın çekimleri galiba TRT’nin Ulus’taki binasının bahçesindeki bir parkın bankında yapılmıştı, daha özenli bir yer hazırlanabilirdi.

Dediğim gibi bunlar keyfe keder denilebilecek türden işler. Böylesi işlerin hangi zorluklar içinde kotarıldığından haberim var. Dolayısıyla fazla üzerinde durmaya gerek yok. Buna karşılık çekim için çok iyi hazırlanmış olanlar da yok değildi. Örneğin, Zafer Algöz bunlardan biriydi. İbrahim Altınsay da öyle… Çarşı’nın kurucu-lider kadrosunun bu tür işler için konuşmadığını biliyordum, bu filme ikna edilmiş olmaları önemliydi… Beşiktaş’ı yarım asırdır izleyen birkaç meslekdaştan daha minicik de olsa görüşler alınmalı mıydı, diye düşünmekten de kendimi alamadım. Örneğin, Bilal Meşe kardeşimiz böyle bir burukluk duymuş olabilir…

Kolej Havası, spor kültürümüze önemli bir katkı. Emeği geçenlere teşekkür borcumuzdur. Şimdi sıra seyirci-taraftarda. Hakettiği ilgiyi görürse bu tür çalışmaların sürdürülmesi için en sağlam dayanak ortaya çıkar.

Senin için hazırladığımız haberler