Muhteşem bir futbol adamı: Özkan Sümer

23.12.2020 - 09:27 | Son Güncellenme: 23.12.2020 - 09:27

Trabzonspor ve Türk futbolunun efsane isimlerinden bir olan Özkan Sümer hayatını kaybetti. Spor yazarı Ahmet Çakır, Özkan Sümer'i yazdı. İşte Ahmet Çakır'ın yazısı...

Ahmet ÇAKIR

Özkan hoca (Trabzonspor başkanlığı yapmış da olsa biz onu hoca olarak anarız) her şeyiyle muhteşem bir adamdı. Bunu ‘uzaktan atışlarla’ da söyleyenler vardır, olabilir. Ben 1984 yılının tamamıyla 1985’in bir bölümünde Trabzon Radyosu Yayın Şefi olarak görev yaptığım dönemde yanında yakınında bulunma onurunu yaşadım. O nedenle nasıl biri olduğunu tam olarak değilse de biraz daha yakından biliyorum diyebilirim.

Tam olarak hatırlayıp hatırlamayışımın fazla bir anlamı yok, galiba 1984 yılındaki teknik direktörlüğüne, M. Ali Yılmaz tarafından deplasmandaki bir Orduspor maçı sonrasında nokta ya da virgül konulmuştu. O maçta çıkan olaylarda seyircilerin attığı cisimlerden biri beline gelmiş ve ciddi biçimde incinmişti. Röportaj için beni evinde kabul etti. TRT’de çalışıyordum ama gözüm spor gazeteciliğindeydi. Geçişle ilgili hazırlık dönemi diyelim. Röportaj, Hıncal Uluç’un Erkekçe dergisinde 13-14 sayfa boyutunda yayınlanmıştı. (1984 yılı kesin. Bir yerlerden bulunabilir mi?)

Galatasaray teknik direktörlüğü döneminde Uluç’la da aralarının bozulduğu bir dönem olmuştu. (Başka türlüsü mümkün mü? Uluç bugüne kadar Galatasaray’ın hangi hocasını beğenmiştir ki! Derwall dahil hepsi, o hırçın üsluplu eleştiri oklarından nasiplerini almış değiller midir?) Röportaj biraz da bunun özrüydü. Özkan Hoca, “Birbirimizi daha iyi anlayabilmeliydik” yaklaşımı içindeydi. Uluç da şimdi yani 1984’te aynı şeyi düşünüyordu. Geçelim.

O günlerde Trabzonspor bugünkü gibi şampiyonluk özlemi içinde filan değil. Tam tersine 10 yılı bile bulmayan bir döneme 6 şampiyonluk sığdırıp 3 büyükler egemenliğini darmadağın etmiş durumda. 4 şampiyonlukta Kupaların Efendisi Ahmet Suat Özyazıcı’nın, 2’sinde de Özkan Hoca'nın imzaları var. Ancak işlerin değişmeye başladığı bir dönemin de eşiğindeyiz. 3 büyükler 1970’lerin sonuyla 1980’lerin başında yaşadıkları feci dönemlerden kurtulup yeniden egemenlik kuracaklar, Trabzonspor da şampiyonluklara hasret kalacaktır.

O yıllarda Özkan Hoca daha önceki Galatasaray ve kısa süreli Milli Takım serüvenlerinin ardından bir kez daha Trabzon’u bırakıp memlekete açılır. Değişik takımlarda çalışır. Denizlispor’da çalıştığı dönemde yaşanan bir durum beni de yakından ilgilendirir. Onun için aktaracağım.

Kazanılan bunca başarı nedeniyle spor basınının tanınmış isimleri, Özkan Sümer’i yakından bildikleri yolunda bir izlenim yaratmaya çalışır. Ancak bunlar arasında, hiçbir nedenle onunla 10 saniye bile bir araya gelmemiş olanlar vardır. Olsun, yazılan ve söylenenlerden tanırlar onu. Olabilir ama işin tatsız boyutu, onu tanımlarken ‘küfürbaz’ ifadesini yeterli görmeleridir. Yaptığı muhteşem esprileri, bazılarının algılama ve aktarma düzeyi budur. Ben de durumun böyle olmadığını anlatabilmek için gereksiz birtakım çatışmalar içine girmek zorunda kalıyorum.

Bu arkadaşlar arasında en çekilmez olanı, izlediği takımla birlikte gittiği bir Denizlispor deplasmanı sonrasında abandone olmuş biçimde İstanbul’a dönmüştür. Ne olursa olsun, tanıştığı insanları övmek gibisinden bir yaklaşımı olmayan bu arkadaşımız Özkan Sümer’i anlatacak sözcükleri bulmakta zorlanır. Saatler süren sohbet sırasında Özkan Hocanın derinliği arkadaşımızı içkiden daha fazla sarhoş etmiştir. “O ne biçim adam öyle… Neler söyledi, neler anlattı…” diye kekeleyerek Özkan Sümer’i bana anlatmaya çalışır.

***

H. Avni Aker’in tamamen karla kaplı zemininde Trabzonspor idman yapmaktadır. Hafta sonundaki maçın böylesi zor koşullarda oynanabileceğini düşünen Sümer, bunu gerekli görür. Elbette ki top sürmenin, pas vermenin, şut çekmenin imkanı yoktur ama o ne yapmak istediğini bilen biridir. Dobi Hasan’a, “Evladım, şuradan gizli bir pas rica edeyim” dediğinde, Özkan Hoca'nın ne dediğini anlamak için epeyce düşünmek zorunda kalışı normaldir. O zaman bu işi İskender’le halletmek daha uygundur. İskender o pası verirken, bir yandan da Dobi Hasan’ın “Gizli pas ne ula!” sorusunu yanıtlar. “Oğlum, karların arasından bir pas atacaksın işte…”

Yine o dönemde, yıllar sonra ortaya çıkacak ve hatta günümüz futbolunun temel anlayışlarından biri olacak “şok pres” uygulaması yaptırıyordu takımına. Kaybedilen ya da ortada kalan topun, rakibe baskıyla bir an önce kazanılıp hücum edilmesi diye adlandırılabilecek bir yaklaşımdır bu. Birazcık abartmayla bugün Guardiola’nın takımlarına oynatmaya çalıştığı futbolu, 35 yıl önce gündeme getirmişti, diyebiliriz. Elbette ki en başta spor basını böyle bir fikir ve uygulamaya alışkın değildir. Hemen alaylar başlar: “Şok pres neymiş lan, çokoprens olmasın!”

Böyle bir ortama onun bazı esprilerinin fazla gelmesi doğal değil midir?

***

Galatasaray’da çalıştığı dönemde yeni parlamakta olan sol açık Metin Yıldız’ı, Finli K.Lahti karşısındaki Avrupa maçında sağbek oynatmak ister. Genç futbolcu buna karşı çıkınca kadro dışı bırakmakta bir saniye bile duraksamaz. Bugünkü gibi kadroda 30 adam varken, teknik adamların hala eksiklerden söz edip transfer istediği zamanlar değildir. Kadrolar 14-15 adam etrafında döner. Takımın yedek kalecisini savunmada oynatmak zorunda kalışını, o ekibin kaptanı olan Fatih Terim, ileriki yıllarda ‘eksik takım neymiş’ anlatabilmek için hatırlatacaktır.

***

Muhteşem esprileri zaman zaman çeşitli yayınlarda tekrarlanmış ve adeta futbol klasikleri arasında yerini almıştır. Bunların bir bölümünü kayda geçirebilmek için bir televizyon programı yapabilme konusunda son zamanda epeyce peşinde koştum ama malum nedenle mümkün olamadı. Trabzon’a gidip bunu yapmaya da son dönemdeki korona belası izin vermedi… Trabzonspor ve Türk futboluna sessiz-sedasız denilebilecek şekilde verdiği hizmetler de unutulmayacaktır. Özkan Hoca, her yönüyle tanımaktan büyük onur ve gurur duyduğum bir futbol adamıydı. Huzur içinde uyusun.

Senin için hazırladığımız haberler