Oktay Derelioğlu'ndan Beşiktaş camiasına çok sert mesajlar

05.05.2018 - 14:33 | Son Güncellenme: 05.05.2018 - 14:34

Beşiktaş’ın efsane oyuncularından, teknik direktör Oktay Derelioğlu spor servisimize çarpıcı açıklamalarda bulundu. Siyah-Beyazlı takımda uzun yıllar top koşturan Derelioğlu, "İtibarımı bana yaşatmadılar" dedi.

Bir Beşiktaş efsanesi Oktay Derelioğlu çok küçük yaşlarda almış hayatıyla ilgili kararlarını. Henüz 7 yaşındayken hem gelecekteki mesleğini seçmiş hem de evleneceği kadını bulmuş. Böylelikle aslında o farkına varmasa bile düşünceleriyle hayatın yükünü omuzlarına almış. Hayat öyle şeyler yaşatmış ki ona, bir anlamda ilk darbe babadan gelmiş, bırakıp gitmiş. İşte o gidişle birlikte annesi babalık görevini de üstlenmiş ve oğlunun aldığı karalarda koca bir dağ gibi arkasında durmuş.

16 yaşında futbol kariyerinde başarıdan başarıya koşan, tüm dikkatleri üzerine çeken, Avrupa kulüplerini peşinden gezdiren bir yıldız olan Oktay Derelioğlu, oyunculuk kariyerinde çıktığı 250 Süper Lig maçında 119 kez fileleri havalandırırken en büyük hayali ve aşkı olan Beşiktaş forması altında ise Avrupa’ya tam 14 gol atmış. Milli takım forması altında Belçika’ya attığı o muhteşem gol ise hafızalarda kazılı şekilde duruyor.

Futbolculuk yıllarında yaşadıkları ve yaşattıklarıyla bugün Beşiktaş başta olmak üzere Türk futbol tarihine adını altın harflerle yazdıran bir futbol dehası Oktay Derelioğlu ile bir araya geldik.

Kariyerine teknik direktör olartak devam eden efsane isimle geçmişten bu güne futbol kariyeri, yaşantısı ve çalıştırdığı takımları da konuştuk. İleriye dönük planları arasında Türkiye’de tıpki futbolculuk yıllarında olduğu gibi antrenörlük anlamında da rüştünü ispat etmek isteyen Derelioğlu, aklı başında futbolu anlamasada seven ve elindekinin kıymetini bilen bir proje kulübüne imza atıp yeni başarılar elde etmek istiyor. Çok samimi ve dobra dobra geçen sohbetimizin içinde hocamızın efsane olduğu takımı Beşiktaş camiasının içinde yer alan belli başlı isimlere de büyük tepki ve serzenişleri yer alıyor.

Futbol aşkı hep içinde olan bir çocuk muydunuz?

“Kendimi bildim bileli hep futbolun içinde olan bir çocuktum. 4-5 yaşlarında hayalini kuruyordum bugünlerin.”

“Erken yaşta çok yükleme yapıldım”

Elinizden tutan biri oldu mu bu yolculuğunuzda, nasıl bir süreçten geçtiniz neler yaşadınız?

“Elimden tutandan ziyade ben aslında yanlış yetiştirilen bir çocuktum. Başladığım dönemde 14 yaşındaydım ve 2. Lig’de oynamaya başladım. Herkes alt yapı, üst yapı hocaları beni oynatmaya çalışıyor hep. Yani erken yaşta çok yükleme yapıldı bana. Hiç unutmuyorum Trabzonspor’a transfer olduğum dönemde teknik direktör George Leekens‘ti. O zaman 16 yaşındaydım. Medya sürekli hocaya ‘Oktay’ı neden oynatmıyorsun’ diye baskı yapıyordu. Gerçekten de yetenekli bir futbolcuydum. Eleştiriler artınca hoca beni çağırdı toplantı yaptık ve bana , ‘Sen oynamak istiyorsun. Herkes sana neden oynamıyorsun diye soruyor biliyorum. Fakat senin bu antrenman temposunu, bu mental yoğunluğu yavaş yavaş alman lazım. Çünkü sen çok büyük bir değersin, uluslararası bir oyuncusun ve öyle olacaksın. Şimdi hızlı oynarsan, hızlı hareket edersen seni harcarız’ dedi. Yine de baskıları hafifletmek için beni Galatasaray ile oynadığımız kupa maçında ve bir Fenerbahçe maçının 2. yarısında oyuna soktu. 17 yaşında Beşiktaş’a geldiğimde 30 küsur maçta ilk 11 oynayan bir futbolcu oldum. O dönemde beni koruma altına alan tek hoca oydu.”

 Kariyerimin yarısını bile oynamadım!

Siz ne düşünüyorsunuz peki geriye dönüp baktığınızda?

“Gerçekten çok uluslararası oyuncu olabilirdim ama çevremizde bizi çok doğru yönlendirecek birileri yoktu. Kariyerimin yüzde 20’sini anca oynadığımı düşünüyorum ben.”

Baba tarafından sevilmek nasıldır?

Babanızın erken yaşta sizi bırakıp hayatınızdan gitmesi de bir etken olabilir mi?

“Olabilir, evet o da bir etken. O psikoloji gerçekten kötü. Ben halen daha babamla görüşmüyorum. Küçük yaşta hissettiğiniz o yokluk büyüdüğünüzde de çok değişmiyor. 4 tane çocuğum var ama hayatımda bir babanın bir oğluna olan sevgisi nasıldır bilmiyorum. Artık babam yok gibi yaşamayı öğrendiğim için etkilenmiyorum. Ama tabi ki yanında seni yönlendiren ve destekleyen bir babanın olması başka bir duygudur.”

Gittiği için mi kızgınsınız ona?

“Hiç yoktu ki yanımda. Annem benim her şeyim. Hep yanımda oldu, destek gördüm her fikrimde. Bakıldığında eksiklik gibi görünse de ben erken yaşta kendi ayakları üzerinde durmaya alışan ve herkesin dediği güçlü karakteri bana ortamın getirdiğine inanan biriyim.”

Onlardan çok korkuyorum!

Futbola doğru adım adım gideceğiz ama çok merak ediyorum size göre bu hayattaki en büyük zenginlik nedir?

“Akıl sağlığı ve bunun çoğu insan farkında değil. Bugün baktığımda çevrede çok ruh hastası görüyorum ve uzak duruyorum onlardan açık ve net kaçıyorum. Çünkü ben anlaşılmak ve anlamak isteyen bir adamım. Konuştuğumuzda birbirimizi anlaşılır hale getirmemiz lazım. O ruh hastalarından çok korkuyorum. En çok da akıl sağlığımı kaybetmekten korkuyorum ve zekâmı daha ileriye taşıma fırsatı verdiği için Allaha hamt ediyorum.”

Size bakıyorum da yıllar önce ekranda top koştururken izlediğim Oktay Derelioğlu’na yılların hiç dokunamamış olduğunu çıplak gözlerle görebiliyorum. Sihri ne bu işin?

“Çok teşekkür ederim. Benim en büyük servetlerimden biri de bu işte senden ve senin gibi değerli insanlardan bunları duymak. Çok kişi böyle söylüyor ben de onlara ‘herhalde bir anda çökeceğim’ diyorum. Saçlarını boyatıyorsun diyenler bile var. Herhangi bir şey kullanmıyorum olduğum gibiyim. Kendime iyi bakıyorum. Spor yapıyorum, kiloma dikkat ediyorum ve bunu herksinde yapmasını öneriyorum. Bu hayatta istek ve arzular bitmez o yüzden en büyük servet kendimiziz.”

 O an hayat bitti sandım…

43 yaşındasınız ama çok acılardan geçtiniz. Baba yoktu, severek evlendiniz ve bir gün eşinizin intihar haberini aldınız. Hiç kolay değil ki tüm bunları nasıl aştınız?

“Beni hayatımda en çok etkileyen ilk eşimin intiharıydı. Hayatımda iki şey vardı benim için önemli olan. 7 yaşında karar almıştım bunlarla ilgili. Çünkü 7 yaşında Berke’nin annesini tanımıştım, okulda. Birincisi çok iyi bir futbolcu olmak ve ikincisi de onunla evlenmekti. 19 yaşında evlendik ve onun ölümü beni gerçekten çok etkiledi. Benim iş hayatımda gideceğim yolu da etkiledi. Ondan sonra yanlışlarım çok oldu, çok sendeledim. O anda hayatın bittiğini hissettim benim için ve oradan çıkmam bir seneye yakın sürdü. O yüzden diğer yaşadıklarımda daha güçlüydüm.”

Nasıl bir evliliğiniz vardı, neden intihar ettiğini öğrenebildiniz mi?

“Mutlu bir evlikti, intihar için doğum sendromu denildi. Allah rahmet eylesin. Ben sportif anlamda çok daha iyi olabilirdim. O dönemde çok büyük bir çıkışım vardı. Olaydan sonra da o çıkışı sürdürdüm ama çok da istediğim gibi olmadı. 4 Temmuz hiç unutmuyorum.”

Trabzonspor ilgisizdi ben de kaçtım

Mekânı cennet olsun… Futbola dönersek, Trabzonspor’dan neden kaçtınız?

“Çok ilgisizdi kulüp, 16 yaşımdaydım ve tesislerde tek başıma kalıyordum. Saat 5’den sonra herkes gidiyor yalnız kalıyordum. Arabam da yoktu sağa sola gideyim. İlgilenmediler ve ligin sonuna doğru ‘ben oynamayacağım burada’ dedim bıraktım geldim. Ailemi getirin dedim, getirmediler. Trabzon’a Karagümrük’ten 100 bin dolara gelmiştim. Trabzon’da Beşiktaş’a beni 1 milyon dolara sattı ve 10 katı para kazandı.”

 Beni yok saydılar!

Ve sonra ‘Beşiktaşlı Oktay’ oldunuz. Efsane Oktay… Hep Beşiktaşlı mıydınız?

“Hep Beşiktaşlıydım. Bugün tabi demagoji yapılıyor. Benim Kartal dövmem yok sağımda solumda kendimi ortalara atmıyorum ama bugün bakıldığında Allah’ıma şükürler olsun ki âşık olduğum renklerin efsane bir oyuncusu oldum ki maalesef efsane olarak kabul görmüyorum. Kulüp yönetimi tarafından o itibarımı görmüyorum. Ama onlar demese bile taraftar biliyor. Geçmişteki insanların izlerini okuyabiliyorlar. Dediğim gibi sağıma soluma dövme yaptırmıyorum ama 10 yaşında evden kaçıp İnönü’ye para biriktirip, yürüyerek gittiğimi çok iyi biliyorum ben. İyi ki diyorum, iyi ki sevdiğim renklerin efsanesi oldum.

Sanki bir tozum gibi…

Kırgın mısınız kızgın mı?

“Şimdi profesyoneliz profesyonel ortamda iş yapıyoruz. Ama bununla ilgili zamanı gelince çok şey söyleyeceğim. Şimdi çok açmak istemiyorum. Kişiler üzerinden şu anda tepkiliyim camiaya ama asla camianın renklerine ve Beşiktaş’ın büyüklüğüne değil bu tepkim ve de taraftarlara asla değil. Sadece şahıslara olan bir tepkim var çünkü o itibarımı vermediler bana, yaşatmadılar. Rahmetli Süleyman Seba döneminden bugüne gelen her yönetim için söylüyorum bunu. Şuan sanki yokmuşum gibi sanki bu camianın çocuğu değilmişim gibi davranıyorlar. Ama Sezar’ın hakkını Sezar’a vereceksin. Bugün Avrupa Kupaları’nda 115 yıllık tarihte tekim. Dünyanın en güzel golünü o forma altında attım. İşte birkaç tane ufak tefek şeyler yaptık. Ama ona rağmen Beşiktaş Kulübü, kişileri tarafında itibar görmüyorum ve inanılmaz tepkiliyim buna. Şu anda hiçbir şekilde destek, yakınlık görmüyorum. Arama, sorma yok! Sanki ben tozmuşum gibi davranıyorlar. Ama ben kendi tırnaklarımla bir yerlere yine geleceğim, kendi kendime başaracağım. Hıncım ve sinirim kişilere zamanı gelince herkes hak ettiğini yaşayacak.”

Zamanı geldiğinde sizi Beşiktaş’ta görecek miyiz?

“Neden olmasın ki, ben hak ediyorum. Futbolculuk kariyerim iyi ama antrenörlük kariyerim bunun üstüne çıkacak.

 İleriye dönük hedefiniz de ne var?

“Türkiye’yi basamak olarak kullanırsam hedefim İngiltere Premier Lig’de hocalık yapmak. Bu hedefime ulaşamazsam da çok önemli değil burada en iyisini yapmaya çalışacağım.”

O gol şansa kadere atıldı

Yaşadıklarınız bir anlamda hayal kırıklığı aslında. Umarım hedeflerinize ulaşırsınız. Biraz havayı dağıtmak adına Milli forma altında Belçika’ya attığınız bana göre şiir diye nitelendirebileceğim o gol anına gidelim mi?

“O çok değişik bir maçtı. 1998 Fransa’ya biz o maç yüzünden gidemedik. Eğer o maçta berabere kalsaydık en azından 3 puan vermeyecektik Belçika’ya ve aynı şekilde iddiamız devam edecekti. Maç ilk 20-25 dakikada 2-0 oldu. Önde bir türlü top alamıyorum, gelmiyor top bana. Biraz sahaya doğru çıkayım dedim çıktım da oralara doğru çıkmama rağmen yine alamadım. Gittim en geriye en köşeye oradan topu aldım başladım sürüklemeye ama ben böyle bir gol atacağım diye devam etmedim. Baktım etrafımda pas verebileceğim beyaz formalı kimse yok öyle sırayla gittim ve şansa kadere attık işte.”

Ah Süleymen Seba ahh!

Beşiktaş’ta en şaşalı dönemlerinizde neden ayrıldınız?

“Rahmetli Süleyman Seba beni hiçbir zaman göndermek istemedi. O dönem Valencia, PSG gibi kulüpler benim peşimdeydi. Başkan beni kulübe çağırdı ve ‘Ben seni hiçbir paraya vermeyeceğim haberin olsun’ dedi. Ama ben yine de ayrıldım. Nedeni yok aslında bilmiyorum. Kendi kendime ettim. Süleyman Seba çok direndi ama durmak istemedim. Cahillik mi diyelim benim yaptığıma hata mı bilmiyorum inan. Ne dersen de!”

Hayatınızdaki en büyük pişmanlığın Beşiktaş’tan ayrılmak olduğunu söyleyebilir miyiz?

“Evet, en büyük pişmanlığım Beşiktaş’tan ayrılmaktır."

 Serdar Bilgili sözünde durmadı

Neden geri dönmediniz?

“Ayrılıktan hemen sonra geri dönmek istedim fakat başkan değişmiş yerine Serdar Bilgili gelmişti. Serdar Bilgili de bana, ‘ Seni alacağım’ sözünü verdi. O dönem ben Gaziantep’teydim. Antep’i 3. Yaptık ve o dönem 22 gol attım, çok başarılıydım. O ara Fenerbahçe de beni istiyordu. Serdar Bilgili sözünde durmadı ben de Fenerbahçe’nin teklifini kabul ettim. Teklifi kabul etmeme 1 gün kala beni aradılar ama iş işten geçmişti.”

Fenerbahçe’de zaman nasıl geçti, maya tuttu mu gerek yönetim gerek taraftarlarla?

“Fenerbahçe Kulübü de bana kucak açtı. Fenerbahçeliler tarafından da sevildim çok gol atmamama rağmen sahip çıktılar hep. Mutluydum orada ama olmadı…”

Taş yerinde ağarmayınca!

Ya Avrupa, oralarda da çok kalmadınız. Kısa süreli maceralar yaşadınız hep?

“Yapamadım açıkçası. Beşiktaş’tan ayrıldıktan sonra hep bocaladım. Hatalarımdan en büyüğü buydu. ‘Taş yerinde ağırdır’ sözü gerçekten çok doğru. Eşimin intiharı benim kırılma noktamdır aslında beni aşağı doğru çekti o olay. Sağlıklı bir kafa yapısına sahip değildim ne istediğimi bilmiyordum açıkçası. Futbolculuk kariyeri bitmiştir artık teknik direktörlük hayatında bu hataları yapmamayı umuyorum.”

Huzeyfe Durmaz sözünde de durmaz!

O zaman hemen Gaziantepspor’a geçelim. Maddi - manevi yaşadığı sıkıntılarla artık etrafında kuş uçmayan bir kulübe neden gittiniz? Yollarınız nasıl kesişti?

“Bir ortak arkadaş vesilesi ile Gaziantepspor’a gittim. Beni önermişler oraya benimle görüşmek istediler. Ben yarım saat konuştum. Huzeyfe Durmaz’ın kendisinin söylediği üzere, ‘Futboldan anlamasına rağmen’ ‘ben etkilendim hocam sizden’ dedi. Çünkü ben çok büyük paralar da talep etmedim kaldı ki onu da alamadık zaten. Huzeyfe Durmaz sözünde de durmadı anlayacağın. Önemli de değil zaten. Benim için orada yaşadıklarım çok başkaydı. Ben gidene kadar orada bir dakika bile süre almayan ve bir dakika bile forma giyemeyen çocuklar vardı. Bırakın süre almayı A Takım’da değil aşağıda olan çocuklar vardı. Ben 14 oyuncuyu yolladım. Benim yolladığım 14 oyuncuyla da hiçbir problemim olmadı ben onlara da kucak açtım forma şansı verdim ama karakter yapıları zamanla ortaya çıktı. Ben bıraktıktan sonra onları oynatmaya başladılar şimdi.”

O çete bizi içeriden sattı!

Nasıl bir ortamla karşılaştınız?

“Bir çete oluşturmuşlar orada. Başlarında Hayri Öztürk diye bir insan müsveddesi var. Kaldı ki ben onların yüzüne bile bakmıyordum. Kaldığımız süre içinde biz orada iyi şeyler yaptık. Ben buna inanıyorum. Skorlar gelmeyebilir orada önemli olan iyi bir şeyler yaptığının sinyallerini almaktı. En son Samsunspor’a karşı oynadık 2-1 yendik ve bugün Samsunspor’u düşürenler de o insanlardır. Samsunspor maçından sonra ben orada kalsaydım, beni ne Denizli ne Eskişehir ne Elazığ ne de Adana yenemezdi çünkü biz o seviyeye gelmiştik. Düşün ki çalıştığım dönemlerde o kişiler ve yöneticiler tarafından yani içeriden satılıyorduk.”

Mahkemede konuşmaya hazırım

Oradan geldikten sonra açıklamalarınız oldu, ortamı anlattınız. Bir dönüş alabildiniz mi?

“Çok konuşmak istemiyorum da aslında çünkü ben ilk ayrıldığımda federasyona suç duyurusunda bulundum, müfettiş atanması gerek burada çok yetenekli çocuklar var en azından onlara sahip çıkılması adına çok konuştum çok uğraştım ama hala daha telefonum çalmadı. Kimse tarafından ne arandım ne soruldum. Bunu mahkeme ortamında konuşmaya da hazırım. Benim tek beklentim temiz ve güzel bir oyun içinde yer almak. Herkes herkesi yenebilir. Saha er meydanıdır. Oraya çıkıp topunu oynayacaksın. Bizim ülkemizde saha dışı olayları dönüyor. Herkes kendine yapar. Ben bağlı bulunduğum kuruma en iyi şekilde hizmet vermeye ve orada düzeni bozan birileri varsa onlara karşı durmaya çalıştım.”

 Ben düzene uymuyorum!

Keşke herkes sizinle aynı fikirde olabilse…

“Keşke ama bazı teknik direktörler ‘aman ses etmeyeyim aman işim var’ şeklinde düşünüyor. Hayır, temiz futbol için sesini çıkaracaksın. Ben Kahramanmaraşta’da Gaziantepte’de açıklamalar yaptım ve şu anda tek kalmış durumdayım. Kendimi övmek adına söylemiyorum ama bunları konuşan sadece benim. Tek kalmışım baksana. Demek ki ben yanlış yapıyorum. Zaten bazı kişiler de yanlış yaptığımız söylüyor. Ben düzene uymuyorum ben hiç kimsenin hakkını yemek istemeyen ve herkesin hak ederek bir şeyler yapmasını isteyen bir teknik direktörüm.”

Peki, yeni sezonda sizi bir takımın başında görebilecek miyiz? Var mı gelen teklifler, çalışmalar?

Ben hiç kimseden iş dilenmiyorum ve beklemiyorum. Çünkü ben işimde iyiyim. Ve ben iyi olduğumu kanıtlamak içinde hazırım. Şu ana kadar iki takım çalıştırdım. Kimsenin gitmek istemediği yerlere gidip çabaladım. Kimseyi de araya sokup beni alın demedim. Bugün baktığında ülkemizde 35 bin hoca var ama bunu karşılayacak takım sayımız yok. Şu anda görüştüğüm takımlar var ama tam olarak oturtmadım kafamda. Gaziantepspor tekrar geri istiyor. Mehmet Kızıl başkan tekrar adaylığını koyuyor beni aradı. Ama şartları görmem lazım. 2. Lig’deler ve bu sene de transfer yasakları var. Onun dışında da görüşmelerim var. Gelecek sezonda bir takımda olmam yüksek ihtimal.

Başarılı rakipler istiyorum ama yok!

Çalıştıracağım takım şu ligde olsun ya da olmasın diye bir tercihiniz var mı?

“Kulüpler kendi içlerinde problem yaşıyor devamlı. Başarılı kulüp sayısı çok olsun isteyen taraftanım. Rekabet ortamını seviyorum. Eğer bir tane akıllı uslu bir kulüpte görev yaparsam vurup geçerim düşüncesi içindeyim çünkü karşımda rakip olduğunu düşünmüyorum. Transferde yanlış yapıyorlar, strateji yanlış, uyguladıkları planlamalar yanlış. 3. Lig’e kadar inmek istemiyorum açıkçası ama 3. Lig’de beni çok cezbedecek, aklıma yatacak bir proje takımı olur o ayrı ama benim sınırım 2. Lig’de şampiyonluğa oynayan bir takım. Daha çok isteğim ise 1. Lig’de bir takım alıp Süper Lig’e taşımak. Temiz ve düzgün başkanlarla karşılaştırsın Allah. Benim işim çok kolay aslında ama o başkan, yönetici ve takımı yakalarsam kolay. Şampiyonluğa oynayacak, sabırlı olacak, yaptıklarımızı analiz edecek bir takım istiyorum bütçemize göre kaliteli oyuncuları alabileceğimiz bir kulüp olsun.”

Türkiye’de planlama anlamında en büyük yanlış nerede yapılıyor sizce?

“Türkiye’de en büyük yanlış yabancı planlamasında yapılıyor. Mesela, TFF 1. Lig’desin. Kural ne 5+5. Bu 5+5 10 oyuncu yapıyor. Bugün kulüpler 10 oyuncu kotasını atıyorum 100 bin Euro’dan kullansa 1 milyon Euro yapar. Ben de diyorum ki: ‘ 5’i tamam anladım da artı 5’i ne? İlk 18’e 20’ye bile alamıyorsun. Kulübede bile oturtamıyorsun. 5+5 oyuncu alımı tamamıyla yanlış strateji. Kulübü bitirir. Ne yapılmalı derseniz, 6 tane sağlam oyuncu alınmalı bu 6 sağlam oyuncuyu alırken de Süper Lig’e çıktığında hem aranan futbolcu profilinde olacak hem de Süper Lig’e çıktığında da oynatabileceğin oyuncular olacak. Ankaragücü artık Süper Lig’de bana bir tane o ligde oynatabileceği oyuncu gösteremezsiniz. Bir tanesi oynamaz bunu açık ve net söylüyorum. Bu statüde oynayacak yabancı oyuncunun kesinlikle fark yaratması gerekiyor. Biz kötü yabancılar alıyoruz. Olayı terse çevirelim. Süper Lig’de kural 14 yabancı. İlk 11’de çıkabiliyorsun. Peki bugün Karabükspor düştü, Karabük’ün elinde bir ton yabancı var 1. Lig’e geldiğinde 5 tane oynatabiliyor. O mukaveleler ne olacak peki? Bunların hesaplanması lazım her şey tamamıyla masraf ve müsriflikle devam diyor. Ben bu tuzaklara düşmem o yüzden işim kolay diyorum.”

 Saha dediğin yer er meydanıdır!

Hocam Türkiye’nin gündemini oldukça meşgul eden Fenerbahçe-Beşiktaş arasında oynanan ZTK derbisi yarım kaldı. TFF tarafından yarım kalan mücadelenin belirlediği 3 Mayıs’ta Beşiktaş’ın sahaya çıkmama kararını nasıl değerlendiyorsunuz?

“Saha er meydanında çıkıp oynayacaksın. Bu ne iştir ki yabancı oyuncunun bu kadar çok olduğu bir ortamda onlarda Türk mantalitesinde hareket ediyor. Sahada kavga, gürültü, bağırış, çağırış… Kötü yönlerimizle adamları ne kadar etkiliyoruz. Bu nasıl bir şey anlamıyorum. Derbi izlemek son yıllarda hiç keyif vermiyor bana. Hep kavga, gürültü hep kaos ve kötü senaryolar. Şimdi de Beşiktaş Kulübü maça çıkmama kararı alıyor. Neye göre çıkmıyorsun? Bir yere bağlısın sen! Burada federasyona dışarıda da FIFA’ ya bağlısın. Uluslararası FIFA standartlarında eğer sen böyle bir tutum içine girersen FIFA seni sorunlu kulüpler arasına alıyor. Bunları bilmiyor musun? FIFA talimatnameleri var. FIFA seni sorunlu kulüp pozisyonuna aldığı zaman ki zaten senin her maç müsabakasına çıkma zorunluluğun var. Öyle ya da böyle çıkmama gibi bir lüksün yok. Haklı ya da haksızsın bunu tartışmıyorum. Böyle bir ortamda sen maça çıkmama kararı alarak son derece yanlış bir görüş belirtiyorsun, büyük bir kitleyi de ona yönlendiriyorsun. Bu iş sahada oynanıyor sen sahaya yönlendireceksin. Sahaya çıkmayacaksan o zaman evde otursunlar, antrenman yapsınlar paralarını ödeyin. Böyle bir mantalite yok. Sen sahaya yönlendireceksin. Saha er meydanıdır. Beşiktaş o sahaya çıkacak ve oynayacak bana göre.”

Elif Neslihan Sağır /THM

Senin için hazırladığımız haberler