Ali Koç 4. senesinde gerekli dersleri aldı mı? Kritik yol ayrımı
Ajansspor Yazarı Mert Elam, Fenerbahçe'nin ilk 10 haftadaki performansını masaya yatırdı, bazı sorulara cevap aradı. İşte o yazı...
Futbol dünyasına uzak kaldı!
2006 ve 2009’daki seçimlerde Aziz Yıldırım’ın listesinden Fenerbahçe yönetimine giren Koç, 2012’deki aile baskısıyla görevden ayrılmıştı. Ancak Aziz Yıldırım sonrası dönemin doğal adayı olması nedeniyle futbolla bağının kopmamış olması, hatta ilişkilerini bu yönde geliştiriyor olması beklenirdi. Gelinen noktada ise Ali Koç’un bu konuda üzerine koymadığını gördük.
Kendisinin ilk hamlesi sportif direktör olarak Damien Comolli oldu. Bildiğim kadarıyla bir dernek toplantısındaki sunumundan etkilenmiş ve seçim öncesi süreci onunla geçirmeye karar vermiş. Normal şartlarda Fenerbahçe başkanlığı hedefi olan birisinin bu tarz çalışmaları çok önceden yapıyor olması gerekirdi. Futbol dünyası içindeki ilişkilerinin daha iyi olması beklenirdi. Hele ki Koç ailesinin bir ferdi olarak bunun avantajını daha fazla kullanabilirdi. O, Comolli ile sınırlı kalmayı tercih etti ve 1.5 yıl sonunda onu pasifize ederek görevden aldı.
Yanlış sportif direktör tercihi!
Sonrasında yeni sezonla birlikte Emre Belözoğlu hamlesi geldi. Bu hamlenin de aslında ne kadar yanlış olduğunu imza töreninden belliydi. Zira futbolu bırakan Belözoğlu’nun hayali teknik direktör olmaktı ve bunu o imza töreninde net bir şekilde dile getirmişti. Buradaki sıkıntı Emre Belözoğlu’nun sportif direktör olarak transfer sürecinde başarısız olması değildi. (Ki yaptığı transferlerin kaçı verim verdi tartışılabilir) Sıkıntı, Erol Bulut gibi görece “zayıf” bir teknik direktör getirerek olası kötü sonuçlarda teknik direktörlük için kendisinin adının geçmesine izin vermek oldu. Daha önce Daum – Aykut Kocaman’da bunu yaşayan Fenerbahçe sezon içerisinde benzer tartışmaların içerisine girdi. Buna rağmen ilk üç senenin şampiyonluğa en çok yaklaşan takımı da bu takımdı.
Transferde sürekli strateji değişti!
Ali Koç dönemi denince yapılan 60’tan fazla transfere değinmeden geçmek olmaz. Burada da her yıl farklı bir yol denendi. İlk senede ana iskeleti oluşturması beklenen transferler kiralama yöntemiyle yapıldı. İkinci yıl bundan vazgeçildi, bu sefer yurt içi ve dışından yıldız isimler getirildi. Bakıldı yine olmuyor üçüncü sene “abicilik” sistemine dönüldü, Emre Belözoğlu’nun futbolu bırakmasının ardından Caner Erkin, Gökhan Gönül gibi isimler transfer edildi. Hatta teknik ve idari ekip Fenerbahçeli eski futbolculardan oluşturuldu. Yine şampiyonluk gelmeyince bu sefer “abilerden” kimse kalmadı bu sefer. Emre Belözoğlu, Volkan Demiral, Mehmet Aurelio, Selçuk Şahin, Mehmet Yozgatlı, Caner Erkin, Gökhan Gönül hepsiyle yollar ayrıldı. 2021-22 sezonunda ise, özellikle Pereira’nın gelişinden sonra, 25 yaş altı futbolcular transfer edildi. Yani gördüğünüz gibi oradan oraya savrulan bir transfer politikası. Böyle bir anlayıştan bir başarı beklemek pek makul değil haliyle.
Transferde güvenilen kişiler değişti!
Yukarıda bahsettim, Ali Koç başkanlığa hazırlık dönemini pek iyi geçirememiş. Bu 3.5 yıllık süreçte oradan oraya savrulan bir Fenerbahçe gördük. Önce Comolli vardı. Sonra Rogon Menajerlik şirketi çıktı meydana. Sportif direktörlerinden habersiz (Comolli ve Emre Belözoğlu dönemleri) transferler yapılmaya başlandı. Szalai, Pelkas, Gustavo, Berisha gibi isimler kazandırıldı ama yanlarında Frey, Falette, Meyer gibi isimler de verildi. 2020-21 sezonunda Rogon’la birlikte Emre Belözoğlu’na güvendi. Burada da başarı sağlanamayınca sportif direktörlüğü kaldırdı. Şu anda transferde Rogon Menajerlik Şirketi’nin yönlendirmesiyle hareket ediliyor. Sadece Kim Min Jae – Miguel Crespo transferleri Pereira’nın isteğiyle yapıldı. Bu sene de başarısız olursa kime sarılacağı muamma.
Saha dışına fazla çıktı!
İlk iki senesinde saha dışına pek fazla çıkmamaya çalışan Ali Koç, üçüncü senesiyle birlikte adeta taarruza geçti. Devre arası gelmiş Szalai maç sonunda beIN’i eleştirmeye başladı, VAR operatörleriyle ilgili FETÖ imaları yapıldı, MHK ve TFF’ye savaş açıldı. Bu sene de özellikle Trabzonspor maçından sonra yaptığı açıklamalarla aynı politikayı devam ettirdiğini gösterdi Ali Koç. Ama bu takım bu gibi şeylerden motivasyon sağlayacak bir takım değil. Mesut Özil’i, Vitor Pereira’yı, Altay Bayındır’ı eline megafon verip taraftara seslendirerek mi motive edersiniz yoksa onların saha içine konsantre olmalarını sağlayarak mı? Cevap çok açık bence.
Beklentiye sokan açıklamalar!
Ali Koç vitesi yükseltmeye başladığı (yıldız transferlerle) son iki senesinde camiayı beklentiye sokacak söylemlerde bulundu. Özellikle bu sezonun başında gelecek yeni teknik direktörü tarif ederken “Bielsa seviyesi” demesi, sezonu sarı laciverte boyayacaklarını söylemesi taraftarı büyük bir beklentiye soktu. Bielsa seviyesi dedikten sonra gelen isim Vitor Pereira olunca taraftarlar da haliyle burun kıvırdı. Portekizli sezona 1-0 yenik başladı adeta. Durum süreç içerisinde 1-1’e gelse de üç maçlık mağlubiyet serisi Pereira’nın tekrar geriye düşmesine sebep oldu.
İstikrar sağlayamadı!
Ali Koç 3.5 yıllık dönemde tam 5 farklı teknik adamla (Cocu, Koeman, Ersun Yanal, Erol Bulut ve Emre Belözoğlu. Tahir Karapınar döneminde de takımı Emre Belözoğlu hazırlıyordu), 2 sportif direktörle, 3 idari menajerle, 3 altyapı sorumlusuyla çalıştı. Hadi işler kötü gittiğinde teknik adamla yolları ayırmak en kolayı. Sportif direktör, idari menajer, altyapı sorumlularıyla bu kadar oynanmasına ne demeli? Bu görevler istikrar isteyen görevler. Burada bile bir istikrar sağlanamaması büyük bir probleme işaret ediyor.
Son söz!
Ali Koç ikinci kez başkanlığa seçilmeden önce Divan Kurulu’nda şunları söylemişti: “Ben ve benimle devam edecek arkadaşlar seçildiğimiz takdirde gereken dersleri aldık. 3 yılın tecrübesini kendimize en önemli ders olarak kabul ettik. İkinci dönem çok daha farklı olacak.” Siz bir fark görebiliyor musunuz?