Ronaldo'nun 40'ı, Alex'in heykeli...
Koronavirüs ile mücadele ettiğimiz şu günlerde futbolseverler olarak Bundesliga maçlarıyla topun dönmesine olan özlemi bir nebze dindirdik. Geçmişte iz bırakan maçlara sizi misafir eden Ajansspor'da, Emrah Karalinç'in kaleminden Geçmişe Mektuplar serisi okurlarla buluşmaya devam ediyor. İşte serinin 7. hikâyesi...
Platini ve Blatter hegemonyası devam etti
UEFA 36. Olağan Kongresi'nin 2012 yılında İstanbul'da yapılacağı o yıl belli olmuştu. Mart ayında da Michel Platini'nin UEFA'da başkanlık görevine 1 dönem daha devam etmesi kararlaştırılmıştı. İşin FIFA tarafına bakıldığı zaman ise hiçbir zaman sevemediğim Sepp Blatter, 4. kez başkanlığa seçiliyordu. Platini ve Blatter'in ilerleyen yıllarda nasıl suçlamalarla karşı karşıya kaldığı ortadadır. Bundan bir 10 yıl sonra da konuşulacağını düşünüyorum.
Türkiye'de yaşanan bazı gelişmeler...
Galatasaray ile Fenerbahçe arasında oynanan derbide sarı-kırmızılı taraftarlar, "Bir stadyumda tezahürat ile ulaşılan en yüksek ses rekoru"nu kırarak Guiness Rekorlar Kitabı'na girmişti. Ancak; bu rekora Beşiktaşlılar o günlerde itiraz ediyordu. Beşiktaş'ın Liverpool ile oynadığı maçta kırdığı 132 desibellik rekor ise sonraki dönemde yankı bulacaktı. Beşiktaş demişken, o yıl Beşiktaş normal süresi 2-2 biten final maçında İstanbul Büyükşehir Belediyespor'u seri penaltı vuruşları sonunda 4-3 yenerek 49. Ziraat Türkiye Kupası'nın sahibi oldu. (Sonrasında o kupa, 3 Temmuz sürecinde yaşananlar sebebiyle iade edildi) Bugün sokağa çıkıp sorsanız, o kupanın nerede olduğunu hatırlamayanlar çok sayıda olacaktır.
Galatasaray Aysal ve Terim dönemi...
Galatasaray'da Ünal Aysal, 2998 oy olarak rekor kırmış ve sarı-kırmızılıların yeni başkanı olmuştu. Teknik direktörlük görevine ise kulübün sembol isimlerinden Fatih Terim gelmişti. Aysal, yaptıklarıyla çokça eleştirildi. Kendisine yapılan botoks başkan yakıştırması, Fatih Terim'e 'eleman' demesi, 'çilek' ve 'seksi' transfer ifadeleri dillere pelesenk oldu.
Hamit Altıntop ve Çakır'ın çıkışı
2011 yılında Hamit Altıntop'un Real Madrid'e transferi bence büyük olaylardan biriydi. Türk futbolu adına gurur duyduğumuz bu olayın dışında, Cüneyt Çakır'ın UEFA'nın en üst kategorisi olan elit kategoriye yükselmesi de yine başka bir gurur kaynağıydı.
Özarı'ya veda ve kayıplar...
Türk sporundaki ölümlere elbette üzüldük. Halini hatrını sorup, bazen de fikrini aldığım merhum Coşkun Özarı'nın vefatını, Fenerbahçe'nin eski başkanlarından Güven Sazak'ın kaybettiğimiz isimler arasında yer aldığını rahatlıkla hatırlıyorum. Dünya futbolunda ise halen anlamadığım Garry Speed'in intiharı ve Brezilya efsanesi Socrates'in yaşamını yitirmesi de üzüntü duyduğumuz gelişmelerdendi.
Yabancı kuralı yine konuşuluyordu
Suat Kılıç'ın Gençlik ve Spor Bakanı olma şansını yakaladığı yılda TFF Başkanı olan Mehmet Ali Aydınlar'ın federasyon tarihinin en talihsiz başkanı olduğu fikrini taşıyordum o günlerde. Böylesine zorlu bir süreci yönetebilmek hiç kolay değildi. O yıl, Genel kurulda daha önce üyeliği askıya alınan Ankaraspor'un oylama sonrasında üyeliğine devamı ve 1. Lig'de mücadele etmesine karar verilmişti. Bu karar epey konuşulmuştu. 6+2 yabancı sisteminin açıklandığı ve sınırsız sayıda yabancı oyuncuyla sözleşme imzalanabileceği de yine 2011'de açıklanmıştı.
Arıboğan daha fazla yükselebilir miydi?
Türk futbolunun akil adamı Şenes Erzik'in Ulusal Federasyonlar Komitesi'nin başkanlığına getirildiği dönemde, TFF Başkanvekili Lutfi Arıboğan'ın Pazarlama Danışma Komitesi 3. Başkanvekilliği görevine devam etmesi kararlaştırılmıştı. Bugünlerde Servet Yardımcı'nın yükselişi konuşulurken, o dönem Arıboğan ismi epey telaffuz edilmişti. Arıboğan'ın uluslararası arenada daha üst düzey noktaya gelmesini bekliyordum, olmadı.
Boas hikayesi ve Messi...
Avrupa futbolunda da gelişmeler vardı. Mourinho'nun Porto hikayesini bilmeyen yoktur. UEFA Avrupa Ligi'nde Porto, Braga'yı 1-0 yenerek kupanın sahibi oldu. O gün, Porto'da kupayı getiren isim Radamel Falcao olmuştu. Porto'nun başında, 'Küçük Mourinho' olarak tabir edilen Andre-Villas Boas vardı. Mourinho'nun hikayesine benzer bir hikaye olacağı konuşuluyordu. Şampiyonlar Ligi'nde ise Barcelona, Manchester United'ı Wembley Stadı'nda üzmek, hatta hayattan soğutmak ile meşguldü. O hikayenin başrolü tahmin edebileceğiniz gibi organik futbolcu Messi olmuştu. 3-1'lik maçın adamı taraftarlar için de Messi'ydi.
Sponsorları bol bol kızdırdılar
Elbette basketboldan bazı notlarım var... Şu dönemde bile halen Efes Pilsen olarak dillendirilen lacivert-beyazlı takımın adı 'Anadolu Efes' olarak değiştirilmişti. Biz bile yıllar sonra alıştık. Basketbol camiasında çok sevdiğim ve halen bu ismi garipseyen çok dostum var. NBA'de ise oyuncular ve takım sahipleri arasında yaşanan polemikler ve anlaşma sağlanamaması üzerine alınan lokavt kararı yine hafızamdan çıkmayan olaylardan. O günlerde bu lokavt olayını Ergin Ataman ile yaptığımız bir röportajda soruyordum.
Kadıköy'de sahaya dalan taraftarlar
En enteresan bulduğum saha işgaline de yine o yıl tanıklık ettik. Fenerbahçe ile Shakhtar Donetsk arasında oynanan hazırlık maçında taraftarların sahaya girdiği anlar uzun yıllar unutulmayacak fotoğraf karelerinden biriydi. Üstünde Aziz Yıldırım fotoğrafları bulunan tişörtleriyle sahaya dalan taraftarlar daha sonra tribüne gönderilmiş ve maç kısa bir duraklama sonrası devam etmişti.
F1, Türkiye'yi pistin dışına attı
Formula 1'den bir süreliğine soğuduğum dönem de 2011 yılında olmuştu. 'Neden?' dediğinizi duyar gibiyim. Çünkü o yıl Türkiye'nin 2012 yılı yarış takviminden çıkarıldığı açıklanmıştı. Bu bizim için çok kötü bir gelişmeydi. Formula 1 Takımlar Birliği Genel Sekreteri Simone Perillo'nun yaptığı bu açıklama sonrası eminim benim gibi bazı yarışseverler de bir süreliğine F1'den kopmuştur.
Hiddink gitti
Ne işe yarıyor diye o dönem de sorgulanan Kulüpler Birliği'nde Aziz Yıldırım'ın istifası sonrasında Yıldırım Demirören, başkan olmuştu. Bu toplantı olağanüstü yapılmıştı. O sene 2012 Avrupa Futbol Şampiyonası play-off turunda Hırvatistan'a elenmemiz sonrası nihayet Guus Hiddink dönemi sona eriyordu. Önceki yazımda Hiddink ile ilgili bazı detayları anlatmıştım. Demirören'in başkanlığının eleştirildiği kadar, Hiddink'in gidişine seviniyordu insanlar...
Alex'in heykeli
Heykel dikilecekse o kişi bunu hak etmeli derim her zaman. Cristiano Ronaldo'nun 40 gol atarak Avrupa Liglerinde en çok gol atan futbolcu olduğu ve Altın Ayakkabı aldığı yıl, Türk futbolunun unutulmaz isimlerinden Alex de Souza'nın da heykeli dikiliyordu. Yoğutçu Parkı'ndaki Lefter Küçükandonyadis'in heykelinin bulunduğu alana konulan heykel, şu günlerde ise koronavirüs salgını sebebiyle maske ile olduğu yerde duruyor.
BİR SONRAKİ YAZIDA 2012 SENESİNDEN BAZI NOTLARIMI SİZLERLE PAYLAŞACAĞIM. TAKİPTE KALIN...
2010 YILINDA NELER YAŞANMIŞTI? O SENE İLE İLGİLİ YAZIYI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ...