"Ümit Özat yüzünden ağladım"
Koronavirüs ile mücadele ettiğimiz şu günlerde futbolseverler olarak topun dönmesini sizler kadar bizler de gerçekten özledik. Sizleri, geçmişte iz bırakan maçlara ve olaylara götüren Ajansspor'da yeni başlayan serinin bir başka hikâyesi bekliyor. Radyospor programcısı ve Ajansspor editörü Emrah Karalinç'in kaleminden Geçmişe mektup serisi sizlerle. İşte serinin dördüncü hikâyesi...
Dünya gündeminin çok yoğun olduğu bir yıl...
Gürcistan'ın yaşadıkları, Kosova'nın onlarca ülke tarafından fiilen tanınması, Uche-Högh ikilisine benzettiğim Putin ve Medvedev'in ilginç açıklamaları, Çin'de 70'den fazla kişinin ölümüyle sonuçlanan tren kazası, yarım asır sonra Tayvan ile Çin arasındaki anlaşma... Dünyanın yoğun bir gündemi vardı ve 2008 yılında spordaki en önemli organizasyon tabii ki EURO 2008 organizasyonuydu. Milli takımın bizlere yaşattıklarıyla gurur duyduk.
EURO 2008 performansımız çarpıcıydı
EURO 2008 yolunda çok ciddi sıkıntılar, travmalar yaşamıştık. C Grubu'nda bir önceki şampiyon Yunanistan ile birlikte Norveç, Macaristan, Bosna Hersek, Moldova, Malta gibi takımlar vardı. Ay-yıldızlılarımız, çantada keklik gördüğümüz maçlarda puanlar kaybederek bizleri üzmüştü. Yumurtanın kapıya gelmesi ya da pamuk ipliğine bağlı olmak tabiri sanırım en çok bize yakışıyor! Neyse ki EURO 2008'deki performansımız çarpıcıydı...
Zihnimizin en güzel koltuğunda yerini aldı...
Dünya üçüncülüğü de Galatasaray'ın UEFA Kupası ve Süper Kupası'nı kazanması da yıllarca anlatıldı. Taş üstüne taş koymak önemlidir. Bu bağlamda, dünya üçüncülüğü sonrası elde ettiğimiz Avrupa üçüncülüğü alkışı hak ediyordu. İlk 8'e girmek, Portekiz, Almanya, Hırvatistan, Hollanda, İtalya, İspanya, Rusya gibi takımlar... Hele ki Almanya maçındaki o başarılı performansımız. O mücadelemiz, zihnimizdeki en fiyakalı koltuğa kurulmuştur kuşkusuz.
İspanya'nın özlemi dindi
2008 yılında İspanya Milli Takımı'nın Luis Aragones ile Almanya karşısında yaşadığı mutlu son, 44 yıllık bir aranın ardından özlemin dinmesi anlamına geliyordu. O Aragones, daha sonra hatırlanacağı gibi Türkiye'de Fenerbahçe'nin başına geçmiş ancak; bekleneni verememişti. Bir basın toplantısında ayağını kaşıması reyting peşinde koşan televizyon kanallarına malzeme olmuş, maçlarda uyuklaması da haber bültenlerinde yer almıştı. Kim bilir, Türk futbolunun durağan anlayışı belki de uykusunu getirmişti merhumun...
Galatasaray damga vurdu
Galatasaray'ın 2008 yılında aldığı 2 kupa elbette hiçbir sarı-kırmızılı taraftarın unutmadığı bir dönem olmuştur. 32.haftadaki Galatasaray-Fenerbahçe derbisi kırılma maçı olmuş ve Galatasaray, çifte kupayla 2008'i mesut tamamlamıştı. Öte yandan Fenerbahçe, Beşiktaş'ı 2 kez, Galatasaray'ı 1 kez yenerek de derbilerde öne çıkmayı başarmıştı.
Elvan için, zaytung haberi yorumları yapılıyordu...
2004 yılında 10 madalya aldık diye sevinirken 2008'de 8 madalya alınca milli sporcular, futboldan başka hiçbir şeyden haberi olmayan insanlar tarafından yerden yere vurulmuştu. O dönem aynı kişiler, atletizmde Ruhi Sarıalp'ten sonra bize ilk madalyayı kazandıran Elvan Abeylegesse'yi biraz da şaşırmış yüz ifadeleriyle alkışlıyordu.
NBA'i sevmek için neden aramadık ama...
Şimdilerde Türkiye Basketbol Federasyonu Başkanı olan ama basketbolseverler için her zaman Hido olarak kalacak Hidayet Türkoğlu, NBA'de harikalar yaratıyordu. Her ne kadar o dönem Lakers hayranı olan ve formasını taşıyan biri olarak Orlando'dan pek haz etmesem de cambazların arasında Hidayet'in birçok maçı kurtaran adam olmasını hep beraber takdir ediyorduk. Böyle bir dönemdi...
"Ümit Özat'ın o halini görünce ağladım"
2008 yılında, 'Vay anasına' dediğim bazı anlar da vardı. O dönem çalıştığım kurumda, Almanya Ligi maçları anlatıyordum. Köln'de Daum ile beraber herkesin sevgilisi olan Ümit Özat'ın Karlsruher ile oynadıkları maçta fenalaştığı anları canlı yayında anlattım. Feher, Puerta, Foe ve daha nice futbolcunun yeşil sahadaki ölümüne tanıklık eden ben, acaba o anı anlatmak zorunda mıydım? Evet, o anlarda yayın esnasında Ümit Özat'ın o halini görünce ağladım. Türkiye'de Almanya Ligi'ni 24 kanalı ve benim görev verdiğim kurumum veriyordu. Türkiye'de o anları anlatan 2 Türk spiker vardı; Aykut İnce ve ben. Kariyerim adına unutulmayacak anlardan biriydi.
Premier Lig maçı gibi Şampiyonlar Ligi
Avrupa'da da güzel ve anlamlı maçlar vardı. Moskova'daki Şampiyonlar Ligi finalinde bir Premier Lig maçı izledik. Evet, Manchester United ile Chelsea karşılaşmış ve normal süresi 1-1 biten mücadelede penaltılarda United gülmüştü. Tevez, Giggs, Nani, Anderson, Ronaldo, Carrick... Ronaldo, bir gol atıp bir de penaltı kaçırdığı maçta en çok sevinen isimlerden biriydi. İspanyol basını da o dönemler Ronaldo'ya Real Madrid'in ilgi gösterdiğini yazmıştı. Aradan geçen 1 sene sonra da Ronaldo, damga vurduğu Real Madrid ile La Liga'nın nefheri oldu.
Fatih Sultan Tekke'nin büyük gururu...
Devler Ligi kadar heyecanlı olmayacağını düşünsek de o dönemki adıyla UEFA Kupası'na da Fatih Tekke sebebiyle özel ilgi gösterdik. Fenerbahçe'de de görev yapan Dick Advocaat'ın çalıştırdığı Zenit, Glasgow karşısında 2-0 kazanırken, Fatih Tekke de UEFA Kupası kazandı. Tekke, Zenit taraftarlarının gönlünde taht kurdu ve Zenit tarihinde en iyi yabancı oyuncular listesinde de yer almayı bildi.
Michael Phelps ve Bolt kendileriyle yarıştı
2008'de Pekin'de unutamadığım adam ABD'li yüzücü Michael Phelps oldu. WRC'de boş zamanında yarış kazanıyor diye tanımladığım Sebastian Loeb gibi, Phelps de herkesi kendine hayran bıraktı. Bugünlerde futbolcu olarak telaffuz edilen Usain Bolt da kendiyle yarışıyordu.
Hırvatistan ve Çek Cumhuriyeti maçları unutulamaz
O yılın unutulmaz maçları elbette Slaven Bilic ve öğrencilerini üzdüğümüz Hırvatistan maçıyla, 3-2 kazandğımız Çek Cumhuriyeti maçıydı. Hırvatistan maçında, her yerinden öpülesi Rüştü'nün Petric'in kullandığı penaltıda devleşmesini unutmuyoruz. O anda tabii ki sevgili Ömer ağabeyin (Üründül) sevinç cümleleri de kulaklarımızda yuva yapmıştı.
Her yılın farklı hikayesi var. Dolu dolu geçen bir yıl olmuş ve her yıldan olduğu gibi kendi adıma gereken notları almıştım. 2008 yılı, romantik/dram filmi Rüzgar Gibi Geçti gibi tanımlanabilir. Hepimizin hayatında, 14 dalda Oscar'a aday olan ve 10 dalga ödül alan insanlar vardır. O da başka bir hikayemizin konusunu süslesin.
EMRAH KARALİNÇ
BİR SONRAKİ YAZIDA 2009 YILI VAR. ÖNCEKİ YAZILARI OKUMAK İÇİN İSE AŞAĞIDAKİ LİNKLERİ TIKLAYABİLİRSİNİZ.
EMRAH KARALİNÇ'TEN GEÇMİŞE MEKTUP 1