Ah o günler!

02.10.2019 - 12:22 | Son Güncellenme: 02.10.2019 - 09:23

Ahmet Çakır, bugünkü yazısında Galatasray - PSG maçını değerlendirdi.

İşte Çakır'ın yazısı...

Daha iyisi olabilir miydi? Bunu ileri süren bir yığın arkadaşım var. Medyada sürekli onların anlattığı masalları dinlemek zorunda kalıyoruz. Oysa gerçek çok açık: Galatasaray’ın Paris Saint Germain ile yaptığı 4 maçın 2’sini kazanabildiği hatta rakibine 4 gol atabildiği günler çok gerilerde kaldı. Onlar toplam değeri 1 milyarı bulmuş kadrolarıyla zirve mücadelesi veriyor, Galatasaray ise bu seviyedeki son 17 maçın sadece 2’sini kazanmış olmanın gizli hüznünü yaşıyor.

Gizli hüzün derken edebiyat yapmaya filan çalışmıyorum. Bir yandan devler Ligi’nde oynuyor olmanın gururu ve mutluluğu asla yadsınamaz ama öte yandan burada hiçbir varlık gösteremiyor olmak elbette ki taraftarda bu hissiyatı yaratıyor. PSG karşısında Sarı-Kırmızılı takımın en güçlü yanı taraftarıydı. Tam anlamıyla Ali Sami Yen ruhu geri dönmüş gibiydi. Fenerbahçe maçındaki düşüklüğün de oluşturduğu tepkiyle Fransız takımı tam anlamıyla cehennemi yaşadı.

Elbette ki onların böyle şeylere kulak astıkları yoktu. Tam böyle olmasa da benzer ortamlarda sürekli maç yapıyorlar. Değerleri 100 milyonlarca Euro ile ifade edilen oyuncuların farkı biraz da böyle durumlarda ortaya çıkıyor. İlk dakikadan bitiş düdüğüne kadar tribünlerin korkunç uğultusuna hemen hiç kulak asmadılar. Kuşkusuz onlar için ilginç bir anı olacaktı ama buna kulak asmadan işlerini yapmaya çalıştılar ve bunda da pek zorlanmadılar. Özellikle 50-55 arasındaki süreyi müthiş oynayıp 3 mutlak gollük pozisyon ürettiler ve işi bitirdiler.

Tekrar soralım: Galatasaray bundan daha fazlasını yapabilir miydi? Bunu laf olarak söylemek kolay. İşte efendim, şunun yerine bu oynasaydı, savunma düzenimiz öyle değil de böyle kurulsaydı, bulduğumuz pozisyonlardan biri gol olsaydı gibisinden olasılıklar ve varsayımlar epeyce uzatılabilir. Fakat bütün bunlar iki takım arasındaki çok dramatik güç farkını ortadan kaldırmaz. Düşünün ki rakip takımın Cavani ve Neymar gibi dünya çapında bir silahları hiç yok, Mbappe ise henüz sakatlıktan çıkıyor. Onların sahada olması halinde çok daha sıkıntılı bir maç yaşanabilirdi.

Galatasaray özellikle son Fenerbahçe maçında taraftarını üzen futbolunun üzerine çıkabildi ama bunun puan için yeterli olması mümkün değildi. İlk yarım saat geride kaldığında oluşan verileri bilgisayarın yorumlamasını isteseniz, size “sonuç felaket olacak gibi görünüyor” derdi. Bu açıdan Galatasaray önemli bir direnç gösterdi. Bunun başaktörleri Muslera ve Donk idi. Onların yanına Nzonzi’nin adını da yazabiliriz. Ötekiler arasında göze görünür birşey yapabilen olmadı.

Luyindama ilk 45 dakikanın kahramanı gibiydi ama ikinci yarıdaki perişanlığına inanmak zordu. Rakip adeta yürüyerek arkasına sarktı ve iki kez mutlak gollük pozisyona neden oldu. Üçüncüde İcardi golü atarken o yine 2 adım arkasında kalmıştı. Marcao da güya savunmadan oyun kuracak adamdı, çok rahat pozisyonlarda bile topu rakibe atarak tehlikeler oluşmasına yol açtı.

Üçlü savunmanın kanatlarında burayı gerektiğinde 5’leyecek olan iki adamdan Mariano hiçbirşey oynamadı, Nagatomo çok gayretliydi ama bu birşeye yetmedi. Belhanda, Babel ve Falcao kendi çizgilerinin altında kaldı. Bunda elbette ki rakibin savunma üstünlüğünün de önemli bir payı vardı. En önemli gol pozisyonunda Babel önü kapalı iken topa vurmayıp boştaki iki arkadaşını görebilirdi. En güzel atakta Seri’nin vuruşunun ağları bulmayışı talihsizlik olarak kabul edilebilirdi.

Sarı-Kırmızılı takım hiçbirşey oynamadı demek haksızlık olur. Tam tersine belki de bu sezonki en iyi oyununu ortaya koydu. Zaten böylesine güçlü bir rakibe başka türlü karşı koyabilmesi mümkün değildi. Golü yedikten sonraki dakikalarda da hem iyi top kullandı hem hücum etkinliği gösterdi. Toplam 4 önemli pozisyon bulabildi. Bunların 2’sinin Donk’un uzun toplarından doğması ilginçti. Hollandalı futbolcu savunmada da müthişti. Adeta kendini aştı.

Öteki maçta Club Brugge’ün deplasmanda Real Madrid karşısında 2-0 öne geçip 2-2’ye razı oluşu, Galatasaray’ın grup üçüncülüğü şansını da azaltan bir etken olabilir. Gerçi bu konudaki matematik olasılık ortadan kalkana kadar Sarı-Kırmızılı takımın gruptan çıkma şansının bulunduğu masalını anlatacak birileri mutlaka olacaktır çünkü vatandaş bunları dinlemeyi seviyor. Nitekim maç bitiminde arabada radyodan dinlediğimiz arkadaşlarımız bu masallara başlamıştı bile.

Ne yapalım, artık iş yapacak gücümüz kalmadığından kendimizi böyle masallarla avutmak zorunda kalıyoruz.

Senin için hazırladığımız haberler