"Büyük takım" olabilmek!

29.03.2015 - 16:16 | Son Güncellenme: 29.03.2015 - 16:16

Hollanda-Türkiye maçını iki ayrı devre olarak değerlendirmemiz gerek.

Hollanda-Türkiye maçını iki ayrı devre olarak değerlendirmemiz gerek. Maçın ilk devresinde Fatih Terim’in Hollanda karşısında puan almaya yönelik oyun planı tuttu ve soyunma odasına da istenilen bir skor ile gidildi.

Ay-yıldızlılar maça iyi konsantre olmuş ve sahada doğru bir anlayışla yer alan bir takım görüntüsünü izlettirdi bizlere. Savunma yapma konusunda oldukça başarılı olmamıza rağmen, hücum konusunda neler yapabileceğimiz açıkçası pek belli gibi görünmüyordu ilk devrede…

Amsterdam Arena gibi bir statta Hollanda gibi bir rakibe karşı oynamak kolay değil. Fakat  ; Arjen Robben’den yoksun bir Hollanda, bana çok sıradan bir takım gibi geldi. Orta sahada bütün yük Wesley Sneijder’de göründü. Topla oynama oranlarında Portakallar üstün olsa da istatistik her şey değildir. Bu, daha önceki tecrübelerle sabit!

Terim’in orta alanı kalabalık tuttuğu oyun planına sadık kalmak başlangıçta bence bir artı kazandırdı. Hollanda’nın, bitiricilik konusunda eksik kaldığını söyleyebiliriz ama onların etkisiz görünmelerinde, ortaya koyduğumuz başarılı takım savunması da göz ardı edilemez.

Fatih Terim’in sahaya sürdüğü 11, puan kazanmaya şartlanmış bir kadroydu. Bu kadro içinde “sırıtan” bir oyuncu da yoktu. Doğru. Lakin, bu takımda Ömer Toprak’ın da olması gerektiğini düşünüyorum. Sokağa çıkıp sorsanız, milli takımın 11’ini kaç kişi sayabilir?

Guus Hiddink’in de Hollanda’da ciddi eleştirilere maruz kaldığını ve hatta Hiddink’in özellikle ikinci yarıda doldur-boşaltlardan medet umarak puan kazanma düşüncesi eleştiriliyor. Maçın son dakikalarında yediğimiz gol ay-yıldızlı takıma yakışmadı. Ne olursa olsun skoru korumayı başarmalıydık.

Hollanda karşısında ortaya koyulan futbol, umut vericiydi. “Büyük takımlar” karşısında sergilediğimiz performansı, gruptaki diğer takımlara karşı da göstermemiz şart. Geç kalınmış bir performans, bizlere ne kazandırdı? Amsterdam’da alınan 1 puan değil, kaybedilen 2 puandır.


Ülke futbolunun kronikleşen hastalıkları belli. Gerek duran toplar, gerek son bölümlerde oyunu tutamamak bunlardan yalnızca ikisi. Dün geceki maçta onlardan biri yine canımızı yaktı.

Hollanda’nın attığı gole kadar başarılıydık. Kazanılacak 3 puan umutları yeşertecek ve grupta sonraki maçlara ekstra motivasyonla hazırlanma konusunda yardımcı olacaktı. Gruptaki görüntü şu an bana çok umut vermiyor. 2016 Avrupa Futbol Şampiyonası’nı televizyondan izlemek acı verici olur.

“Büyük takım” olabilmek için 10 yılda bir turnuvada yer almak yetmez. İstikrar konusunda sıkıntılıyız. Bundan sonraki periyotta “sözde devrim” mi yapılır, gerçek devrim mi, hep birlikte göreceğiz.

Bir parantez de maçı takip eden taraftarlar için açmak lazım. Kulüpçülük yapmanın kimseye bir faydası olmaz. Sarı-kırmızı, sarı-lacivert ya da siyah-beyaz yok. Ay-yıldız  ve milli takım var!
 

Senin için hazırladığımız haberler