Çalımbay: "Yabancı oyuncu kuralında abartmamak lazım"

13.10.2019 - 17:22 | Son Güncellenme: 13.10.2019 - 17:22

Futbolda bir kulübün formasını yıllar boyunca terletmek ve o kulübün simgesi olmak oldukça meşakkatli bir iş. 1970’te altyapısına girdiği Beşiktaş’tan 1996 yılında çıkan Rıza Çalımbay, Türk futbolunda istikrar denince akla gelen ilk isimlerden. Siyah-beyazlı ekiple altısı lig olmak üzere tam 21 kupa kazanan namıdiğer ‘Atom Karınca’, 2001’de başladığı teknik adamlık kariyerine şu an Sivasspor'da devam ediyor. Efsaneyle, Türk futbolunun dününü, bugününü yarınını konuştuk...


► Lige çok iyi bir başlangıç yaptınız. Şu an 12 puanla ikinci sıradasınız. Ligin geride kalan bölümünün en iyi takımlarından birisiniz, bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Şu andaki konumumuz çok iyi. Bonservis dahi ödemeden böyle bir takım kurduk. Anadolu takımının gücü belli. Belli bir yere kadar gelebiliyorsunuz. Önemli olan sonuna kadar bu çizgimizi sürdürmek, istikrarı korumak. Yeni bir takımız, göreve geldiğimizde kadroda dokuz on kişi vardı. O yüzden de yepyeni bir takım ortaya çıktı, hazır olmayan arkadaşlarımız var. Ona rağmen zorlu maçlarda iyi işler yaptık. Sürprizler yaşanabiliyor, bizim tüm düşüncemiz yakaladığımız iyi formu sürdürmek.

► Sezon sonu Avrupa kupaları hedefi var mı?
Tabii ki var. Ben buraya gelirken başka bir takımla anlaşıyordum, kendi memleketimin takımı olduğu için Sivasspor’u tercih ettim. Gelirken, “İlk 5 hedefiniz varsa geleyim” dedim, onlar da “Tamam” dedi. Hedef uygun fakat maalesef istediğimiz hamlelerin çoğunu yapamadık. Yayıncı kuruluşla kulüpler arasındaki ödeme problemi çıkınca transferde yetersiz kaldık.

► Son üç sezonda Anadolu kulüpleri ile büyük takımlar arasındaki güç farkının azaldığı konuşuluyor. Makasın daraldığı sizce de doğru mu ve bunda mevcut yabancı kuralının payı nedir?

Bence makas daralmadı aksine daha çok açıldı. Çünkü biz istediğimiz oyuncuyu alamıyoruz. Örneğin geçen sene Galatasaray Diagne’yi 13 milyon avro verip transfer etti. Biz o parayla bütün takımı kuruyoruz, hatta daha fazlasını yapıyoruz. Onun için bence makas genişledi, daralma diye bir şey yok.

► Ama sahada tam aksi görülüyor sanki?
Sahada olabilir çünkü hiçbir Anadolu takımı artık eskisi gibi değil. Deplasmanda galibiyet için oynuyor. Benim kendi düşüncelerim de bu yönde. Deplasmanda veya iç sahada bütün maçlara üç puan amacıyla çıkıyorum, kesinlikle beraberliği düşünme şansımız yok. Bizim çok az para verip de çok iyi duruma getirdiğimiz oyuncular da oldu. Burada takım havası, arkadaşlık, yönetimin tutumu ön planda oluyor. Mesela Sivasspor bu konuda örnek kulüplerden biri. Bütün oyuncularının parasını zamanında öder, bu da başarıyı getiren bir unsur.

► Peki yabancı kuralı?
Yabancı kuralının tartışılacak bir yanı yok. 14 yabancı oyuncu alma hakkın var ama bunun hepsini kullanmak zorunda değilsin. Almak için oyuncu almaya gerek yok. 6 tane yabancı oyuncu al, çok iyi oyuncu al. Kulüplerimizin çoğu maalesef bu hataya düşüyor. Örneğin Galatasaray’ın maçlarını seyrettim ben. Bu sene de geçen sene de Tudor’un olduğu zamanlar da. Bakıyorsun Galatasaray’ın hepsi yabancı, karşı taraf yabancı. Yabancılar oynuyor fakat İstiklal Marşı okunuyor... Bunu abartmamak lazım.

► Yabancı oyuncuların rekabeti artırdığını ve yerlileri daha iyi olmaya zorladığını düşünüyor musunuz? Çünkü bu kural uygulamaya girdiğinden beri yerli oyuncu üretiminde belirgin bir artış var
Yerli oyuncular forma için mücadele etmek zorunda tabii ki. O yüzden yerli arkadaşlarımızın da altyapılarda daha iyi çalışıp üretken olmaları gerekiyor. Zaten elimde iyi yerli varsa yabancı neden alayım? Eğer bir yabancı alıyorsam benim elimdeki oyunculardan daha iyi olması gerekiyor. Özellikle Anadolu kulüplerinde maalesef maddi sıkıntılardan dolayı, yerliler de daha fazla olduğu için yabancıya gidiyorlar. Bence onu iyi kullanmak gerekiyor.

► Gelen yabancıların seviyesi de yükseldi sanki. Özellikle Anadolu kulüpleri çok daha seçici ve düzgün profilde oyuncular alıyor.
Göreve başlamadan 6 ay önce yurtdışında maç seyrettik biz. Birçok oyuncu bulduk ama kulübün alamıyor ki? O zaman yapacak bir şeyin kalmıyor. Mesela Başakşehir’in bana göre hepsinden daha iyi bir kadrosu var. Bir takım şampiyonluğa oynayacaksa onların oynaması gerekiyor. Bütün imkânkalara sahip; seyircisi yok, taraftar, basın baskısı yok, parası var. Oyuncuya Sivas’a gel diyorsun 9 istiyor, Başakşehir’den 6 istiyor...

► Bu sezon siz de bahsettiniz çıkış yapan çok iyi yerli oyuncularınız var. Mert Hakan Yandaş ve Uğur Çiftçi gibi. Onların gelişiminde sizin nasıl bir etkiniz oldu?

Biz takıma geldikten sonra kadroya baktık. Mert Hakan’ın geçen sezonuna baktığımızda neredeyse oynamamış gibi bir şeydi. Üstüne gittik, bana göre de en iyi transferimiz o oldu. Bize çok faydaları var. Uğur Çiftçi de çok iyi katkı veriyor.

► Sivasspor Anadolu kulüpleri içerisinde örnek kulüp olma özelliğini taşıyor. Belli bir istikrarı oldu her zaman Sivasspor’un. Bir defa düştü sonra hemen yükseldi Süper Lig’e. Kulübün bu başarısını neye bağlıyorsunuz?
İstikrarı yönetime bağlıyorum. Üç yıl orada çalıştım gittim. Geldiğimde aynı yönetim, aynı kişiler vardı. Yalnızca altyapıyı geliştirmişler. Altyapıdaki çocukların antrenmanları olmadığında bizim antrenmanlara geliyorlar. İç içe olmaları da çok güzel bir şey. Orada aile ortamı var, tabii ki bu biraz da başarıya bağlı. Sivas hiçbir zaman o düzenini bozmamış...

Beşiktaş’ın efsane kaptanlarından birisiniz. Sizin dönemizden çıkıp teknik direktörlük yapan birçok isim var. Aykut Kocaman, Mehmet Özdilek gibi. Beşiktaş’ta da bir dönem hocalık yaptınız, sonra Anadolu kulüplerindeydiniz. Keza Kocaman da iki defa Fenerbahçe’de görev yaptı şu anda Konya’da. Bir sonraki aşamaya hocalarımız mı geçemiyor yoksa yönetimlerle, taraftarlarla hocalar arasında bir uyumsuzluk mu oluyor?

Bir kere Türkiye’de başkan ve yöneticilik profilleri değişti. Hepsinin kafaları çok farklı, çok farklı şeyler düşünüyorlar. Size birçok örnek verebilirim bu konuda. Mesela Beşiktaş’la göreve başladığımda takımı ikinci yarıda ben aldım. Zaten bizde yerli birisi ve Beşiktaş’tan yetişmiş birisi başlıyorsa Beşiktaş’ın en zorlu döneminde veriyorlar sana takımı. Benden önce Beşiktaş takımında Del Bosque vardı. Türkiye Kupası’ndan elenmiş, ligden kopmuş, Avrupa kupalarından elenmiş bir takımı verdiler bana. Ben o takımı aldım. Mesela Fenerbahçe’yi 4-3 yendiğimiz bir maç var. O maçtan sonra Beşiktaş’ın Kadıköy’de Fenerbahçe’ye karşı galibiyeti yok. Ondan sonra benim kadrom o kadar geniş ve tam istediğimiz gibi bir kadro değildi. Buna rağmen mücadele ettik ve elimizden geleni yaptık ama öyle bir nokta geliyor ki ayrılmak zorunda kalıyorsun. Bana kimse ayrıl demedi. Ben kendim ayrıldım.

Benim o dönem arkamda dursalardı, sahip çıksalardı Beşiktaş takımı Fatih Terim gibi kalıcı bir antrenörü kesinlikle kazanırdı. Benim için önemli değil.

Beşiktaş’ta da, Milli Takım’da da, Sivasspor’da da çalışırım. Beşiktaş camiası kendini yetiştiren arkadaşlara sahip çıksaydı hepimiz Beşiktaş’ın farklı yerlerinde olabilirdik ve tıkım başarıdan başarıya koşardı. Hiç kimse faydalanmak istemiyor herhalde. Öyle olsaydı hepimizin başarıları var. Ben Denizlispor’u küme düşmekten aldım, Avrupa kupalarına gittim ve kaç tur attım. Beşiktaş’ın tarihinde en çok oynayan, takım kaptanlığı yapan, şampiyonluk yaşayan futbolcuyum. Fakat yöneticilerin kafaları farklı olunca olmuyor. Örneğin Milli Takım’da her takımdan antrenör gitti. Fakat biz; Mehmet (Özdilek), Metin (Tekin), Rasim Abi (Kara), Tayfur (Havutçu) gibi arkadaşlarımız yardımcılık yaptı. Birimizi oraya getirmediler. Biz de başarılıydık ama A Milli Takım’a gelemedik.

► Sizden sonra geçen 13 yılda Beşiktaş’ta değişen pek bir şey yok gibi. Arada başarılı bir dönem oldu ama…
Başarı gelir, Beşiktaş kulübü hiçbir zaman başarısız olmaz. Bazı krizleri atlatır… Fenerbahçe de geçen sene küme düşme hattındaydı ne oldu? Büyük kulüplere hiçbir şey olmaz. Yalnızca stratejik hata yaptıklarından dolayı kaybediyorlar.

►Sizin futbolculuk döneminizde Beşiktaş’ın farklı bir durumu vardı. Altyapıdan yetişen çok fazla oyuncu vardı. Çok ciddi bir başarı da yakaladınız o dönem. O zaman takımın bir istikrarı vardı. Şu anki Beşiktaş iki sene üst üste birinci oldu, sonraki iki sene dördüncü oldu. Burada bir istikrarsızlık da var. Sizin o dönemki başarınızın sebebi neydi?
Beşiktaş’ın bir kere taraftarını kazanmasını gerekiyor. Şu anda taraftar kırgın. İkincisi Beşiktaş’ın eski havayı yakalaması gerekiyor. Altyapıyı çok iyi duruma getirmeleri gerekiyor. Beşiktaş’ı en çok etkileyen şey ali durum. Bunu düzeltmeleri gerekiyor. Kulüp maddi olarak istikrar sağlarsa, her şey düzelir. İki sene üst üste şampiyon olduğun zaman bunu üçe dörde tamamlaman gerekiyor. Maddi açıdan da güçlü oluyorsun, oyuncuların değer görüyor, altyapın daha da kuvvetleniyor. Bizim sizin dediğiniz dönemlerde yüzde 90’ınımız altyapıdan yetişmeydi. Genç takımdan itibaren beraber oynadığımız arkadaşlarla a takıma çıkınca başarı da beraberinde geldi. Aile gibiydik...

► O dönemi anlatan Kolej Havası belgeselini izleyince de bunu görüyorsunuz. Hâlâ bağlarınız kopmamış.
Biz hâlâ görüşüyoruz. İki gün önce toplantımız vardı mesela. Bizim dönemdeki arkadaşların hepsi oradaydı. Şu dönemki taraftarın bizim dönemimizi bilmesi gerekiyor. Ben şimdi Sivas’ta çalışabilirim, yarın başka bir yerde çalışabilirim ama dönüp dolaşıp geleceğim yer Beşiktaş camiası, biz oralıyız... Ama bir sıkıntı var. Beşiktaş’la maç yaparken yenersek Beşiktaşlılar kızıyor, takımım da ‘Bilerek yapıyorsun’ diyor.

► Modern dönemde oyuncu profili de değişiyor. Sosyal medya sayesinde futbolcular sadece saha içinde değil, saha dışında da bir fenomene dönüşüyor. Şu anda futbolcularla iletişim kurmak daha mı zor?
Tabii ki her şey değişiyorsa insanlar da kendini geliştirmek zorunda. Eskiden amatör bir ruh vardı. Para ikinci planda gelirdi. Başkan’ın yanına oturduğumuzda ‘Ne istiyorsun?’ diyorlardı. Bir şey diyemiyordum. En fazla kime veriyorsan bana da o kadar ver demiştim. Şimdi telefon, sosyal medya birçok şey var. Sosyal medyanın iyi tarafı da kötü tarafı da var. Seven var, sevmeyen de var. Kafanı bunlara takarsan zor olur. Onun için hem buna adapte olacaksın, hem de antrenörlüğe gelirken bir şeyler öğrenmen gerekiyor. Tecrübeli hocaları görmen gerekiyor, psikologlardan yardım alman gerekiyor. Her kulüpte var fakat kullanılmıyor. Halbuki çok gerekli. Adam evindeki olayı sahaya yansıtıyor. Veya sahadaki başarısızlığını evine yansıtıyor. Bunları tam öğrenemediği için bu tarz şeyler yaşıyor...

***

Beşiktaş başkanlığına aday olabilirim
► Fikret Orman’ın görevi bırakacağını açıklamasından sonra Beşiktaş başkanlığı için Ali Gültekin’in ismi geçti. Kendisi de desteklenirse aday olacağını söyledi ama olamadı. Dediğiniz gibi futbolun içinden gelen insanların da önü tıkanıyor gibi...
Ali’nin veya içimizden birinin zamanı değildi. Ben de üç dört sene sonra kesin başkan adayı olurum Beşiktaş’a. Olmamam için hiçbir sebep yok. Belki hepsinden daha çok bu işi biliyoruz, bu benim işim... Onun için bundan sonra görev sırası bize gelecek, inanıyorum buna. Bir yandan da buna mecbur kulüpler. Mevcut başkanların kendi işleri var, bütün gün işinde duruyor, akşam geliyor toplantıda futbol adına karar veriyor. Ben bütün gün o işi yapıyorum, ne yapabilirim, nasıl geliştirebilirim diye düşünüyorum. Şampiyonluklar yaşamışım, kupalar kazanmışım, mağlubiyetler almışım. Ben oyuncunun devre arasına girildiğinde soyunma odasında mağlubiyette ne duymak istediğini, ya da galip geldiğinde ne söylemem gerektiğini biliyorum. Bunları kendim de yaşadığım için. (Birgün)

Senin için hazırladığımız haberler