Satmak daha iyidir!

04.01.2019 - 18:11 | Son Güncellenme: 04.01.2019 - 18:11

Galatasaray’da taraftar dört gözle transferin başlamasını beklerken ilk adımda 3 adamın gönderilmesi şaşırtıcı bir gelişme oldu. Gerçi Fatih Terim’in deplasmandaki Lokomotiv Moskova maçının ardından yaptığı açıklamayı dikkatli dinleyenler, bu tür gelişmelerin olabileceğini tahmin edebilirdi. Ancak takımdaki en büyük eksiklik golcü ve stoper olarak görülürken buralardaki iki adamdan vazgeçilmesi, kaçınılmaz olarak gündem oluşturuyor. Rodrigues konusunda söylenebilecek fazla birşey yok; değerini bulan adamın satılacağını son 2-3 yılda öğrendik.

Bir yandan da Sarı-Kırmızılı taraftarların Terim’e olan güvenlerinin sarsılmayışı dikkat çekiyor. Sosyal medyada elbette ki durumdan hoşnut olmayanlar da var ama neredeyse yüzde 80 oranında ‘Fatih hoca ne yaparsa doğrudur’ yaklaşımı egemen. Hatta bu konuda ters yönden rüzgar estirmeye çalışanlara da hemen tepki gösteriliyor. Son 20 yılda medya tarafından transfer bağımlısı haline getirilmiş kitle için önemli bir gelişme…

Ayrıca, Serdar Aziz ve Eren’in, Galatasaray gibi büyük hedeflerin peşindeki takımın oyuncuları olmadığı birkaç kez ortaya çıktı. Her hafta kimi zaman birden çok cephede girmek zorunda olduğunuz savaşta, en önemli iki noktadaki askerlerinizin sürekli arıza çıkarıp sizi bilinmezliklere sürüklemesi elbette ki kabul edilemez. Bu açıdan Terim, kaçınılmaz olanı yapmış, lider tavrını ortaya koymuştur.

Bu işin temelinde hemen tüm yorumcu arkadaşlarımdan ayrıldığımı, onlardan farklı düşündüğümü söylemek isterim. Herhangi bir takımın, başarı için geniş kadroya sahip olması gerektiği, futbolla ilgili bitmez-tükenmez palavralardan sadece biridir. Asıl bunun tam tersi doğrudur. Neyi nasıl yapacağını iyi bilen bir teknik adam yönetimindeki, kenetlenmiş dar kadroların kazandığı başarıların sayısız örneği vardır.

Hiç uzaklara gitmeye gerek yok, Galatasaray’ın 4 yıl üstüste şampiyonluk olup UEFA Kupasını kazanan takımının yükünü 15-16 oyuncunun çektiğini, konuyu sadece çok yakından izlemiş biri olarak değil, gerekli dökümleri de yaparak gördüm, yaşadım. O dönemin takımını bugün pek çok Galatasaraylı sayabilir. Buna karşın geniş kadrolarla yaşanmış fiyaskoların da sayılamayacak kadar çok örneği vardır.

Dünyadan en iyi örnek de Juventus olabilir. Yıllardır ülkesinde şampiyonluklara ambargo koymuş ve uluslararası alanda da belli başarılar kazanmış olan takımın bunu geniş bir kadroyla yapmadığını rahatlıkla görebilirsiniz. Evet, yeterince geniş bir kadrosu vardır; çok daha fazlasını da yapabilir. Ancak sezon içinde herkesin sayabileceği bir 11 oluşturamamış takımların başarı kazanamayacağı da çok açıktır.

Geçen sezon Galatasaray’ın belki de en büyük şansı N’diaye’nin gönderilmesiydi. Bu oyuncunun hem Cim Bom’da hem de gönderildiği Stoke City’de veriminin çok düşük kalmış olmasının yanında, o dönemde kulüp için 16 milyon Euro, 160 milyon Euroluk bir iş görmeyi sağlayacak değerdeydi. Oyuncu alacaklarının ödenmesiyle rahatlayan ortamda şampiyonluğa yürümenin çok daha rahat olacağı, tartışma dışı bir durumdur.

‘Üç kulvarda mücadele eden takımın her mevkide iki iyi adamı olmalıdır’ gibisinden laflar, gerçekle hiçbir ilgisi olmayan ama hemen herkes tarafından kolaylıkla kabul edilen fiyakalı bir palavradır. Aynı mevkideki bu iki adamı da oynatabilmek için sürekli rotasyon yaparsanız takım dengesini oluşturamazsınız. Beklemek zorunda kalan adam sahiden oynayan arkadaşı kadar iyiyse orada durmak istemez; zaten talibi vardır, sürekli oynayacağı takıma gider.

Galatasaray ligin ilk yarısında eldeki oyuncuların neredeyse yarısından yararlanamadı. Şimdi sakatlık ve cezaların ortadan kalkmasıyla bu açıdan bir rahatlama olacak. Ayrıca, mutlaka birkaç transfer yapılacak. Bana sorarsanız, keşke hiç yapılmasa. Merak etmeyin, bu kadrodan stoper de çıkar golcü de. 6 gol attığınız Alanyaspor maçında sahada golcü mü doluydu?

Sarı-Kırmızılı takım bu oyuncular gitmeden 95 milyon Euro ile ligin en değerli kadrosuna sahipti. Şimdi haliyle bu değer düştü. Ancak sözünü ettiğimiz sakatlık ve cezalar yüzünden de taş çatlasa 50 milyon Euro değerinde bir kadro ile mücadele etmiş oldu. Şu anda kadro değeri 80 milyon lira ise yine de çok iyi durumda demektir. Üstelik, 17 maçın en az 10’unu kadro değeri 30 milyonun altında olan takımlarla oynayacak… Avrupa’da başarı mı? O masalı artık geçelim…

Cim Bom’un ilk yarıdaki önemli bir sorunu, saha dışında bir yığın işle uğraşmak zorunda kalan Fatih Terim’in formsuzluğu ve bunu bilmesinden doğan öfkenin Fenerbahçe maçı sonrasında yıkıcı sonuçlar vermiş olmasıydı.

Başta Muslera olmak üzere en güvenilen adamların yaptığı olmadık hatalar da Terim’i çıldırttı. Örneğin, Fenerbahçe maçındaki penaltı, berbat bir bireysel hataydı; ikinci golde tam 7 adam uyudu! O maçın kazanılması Cim Bom’u güle oynaya ulaşılacak şampiyonluk yoluna sokabilirdi. Beraberliğin de ötesinde kaybedilecek noktaya gelişi Terim’in öfke patlamasına yol açtı. Bedeli de ağır oldu.

Belhanda’nın hep tartışılan adam oluşu, Onyekuru, Fernando ve Feghouli gibi önemli adamların verimlerinin düşük kalışı, Mariano ile Maicon’un kırık-dökük halleri, yaşanan düşüşün öteki nedenleriydi. O nedenle, tek transfer bile yapmasanız, bu sorunları çözerek düze çıkabilir, istediğinizi elde edersiniz. Belki daha da fazlasını yapabilirsiniz.

İçinde yaşarken tarihsel gelişmeleri anlayabilmek pek kolay değildir ama son zamanlarda olupbitenlere bakarak futbolumuzda tarihsel bir dönemeçte olduğumuzu ileri sürmek de çok aşırı bir görüş sayılmaz…

İnsan bu zor dönemde bir teknik adamın çıkıp “Bu iş transfersiz de olur!” diye tarihi bir meydan okuyuşunu bekliyor. Belki bu şekilde yapılabilen işin, şampiyonluktan çok daha değerli olduğunu anlamamıza yardımcı olur.

Sadece medya ve taraftarın değil, teknik adamların da “Başarı ancak transferle mümkün” düşüncesinin tutsağı oluşu, futbolumuz adına hazin bir durum. Bunu görebilecek biri çıkmayacak mı? Bunun zamanı gelmedi mi?

Ahmet ÇAKIR

Senin için hazırladığımız haberler