Şenol Güneş, Fenerbahçe'ye gider

22.03.2021 - 22:07 | Son Güncellenme: 23.03.2021 - 18:13

Röportaj | Maskesiz Söyleşiler | 1997 yılına kadar Trabzonspor forması giyen 'Başbakan' lakaplı eski futbolcu Lemi Çelik Ajansspor'dan Ahmet Uykan'a açıklamalarda bulundu. Lemi Çelik, futbola başlama hikayesinden tut; Ahmet Suat Özyazıcı, Özkan Sümer, Şenol Güneş, Sadi Tekelioğlu, Vugrinec, Nwakaeme, Abdullah Avcı, Sörloth, Hüseyin Çimşir, Ahmet Ağaoğlu, Ali Koç, Fenerbahçe, İrfan Can Kahveci, Hami Mandıralı ve Şota gibi birçok konu hakkında konuştu. Detaylar haberimizde..

Şenol Güneş, Fenerbahçe'ye gider

MASKESİZ SÖYLEŞİLER - AHMET UYKAN

1997 yılına kadar Trabzonspor forması giyen Lemi Çelik'e taraftarlar 'Başbakan' lakabını taktı. Futbolu bıraktıktan sonra siyasete de bir dönem ilgi duyan Çelik, bordo mavili kariyerinden günümüze kadar uzanan kariyerini anlattı.

Yakın zamanda kaybettiğimiz Özkan Sümer'in üzerinde büyük emeği olduğunu söyleyen Çelik, 1996'da kaçan şampiyonlukta Şenol Güneş'in bir hatası olmadığını söylüyor.

Trabzonspor Başkanı Ahmet Ağaoğlu'nun transfere karışmaması gerektiğini belirten Çelik, Fenerbahçe'nin transfer politikasını da eleştirip, Erol Bulut'a destek verdi.

A Milli Futbol Takımı Teknik Direktörü Şenol Güneş'in Fenerbahçe'ye gidip gitmeyeceğine dair soruyu da net şekilde yanıtlayan Lemi Çelik ile yaptığımız uzun ve keyifli söyleyişiyle sizi baş başa bırakıyoruz...

-Futbola nasıl başladınız? Futbolcu olmanıza kimler vesile oldu?

Futbola, Akçaabat Sebatspor'da başladım. Burada lisans çıkartmak üzereydim. Ama o esnada bizim Küçük Hamdi (Aslan) vardı, Trabzonspor'un miniklerine gidiyordu. Onun ağabeyi Abdulkadir Aslan da Trabzon'un genç takımındaydı. Abdulkadir, bir gün bana, "Lemi sen çok iyi oynuyorsun. Sebatspor'a gitme. Gel Trabzonspor'a. Oranın altyapısında daha iyi eğitim var. Seni de Hamdi gibi Trabzon'a götüreyim" dedi. Ben de onun bu tavsiyesini dinledim. Sebat'a gitmekten vazgeçtim. 1979'da Trabzonspor'un minik takımında oynamaya başladım.

HAFIZ OLACAKTIM, FUTBOLCU OLDUM

-Genelde o yıllarda aileler çocuklarının futbolcu olmasına pek sıcak bakmazdı. Siz de durum nasıldı?

Evet, ailem çok karşı çıktı. Babam Almanya'daydı. Benim hafız olmamı istiyordu. Ablam da Trabzon'un en iyi hafızlarından biriydi. Yaklaşık 6 yıl boyunca Kur'an-ı Kerim okudum. Babam her yıllık izninde beni bir ay boyunca Kur'an kursuna yollardı. Futbol oynamamı istemiyordu. Ona göre futbol oynamak doğru birşey değildi. Fakat şansım vardı ki Almanya'da çalışıyordu ve yılda sadece bir aylığına izne geliyordu. Geride kalan 11 ay bana ait oluyordu. İşte o aylarda ben de Akçaabat'tan Trabzon'a giderek, futbolcu olmaya çalıştım ve bunu da başardım.

DİNYEPER'E GOL ATINCA BABAM BİLE BENİ TANIDI!

-Babanıza futbolcu olduğunuzu ne zamana kadar sakladınız?

17 yaşında, 1984 Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası'nda Dinyeper'e gol atana kadar...(Gülerek) O gün benim önemli bir şey yaptığımı anladı. Hikâyesi şöyledir: Babam Hasan Çelik, maç günü Almanya'da kahvehanede arkadaşlarıyla oturuyor. O sırada kahvehanede Trabzonspor-Dinyeper maçı radyodan dinlenebiliyor. Ben 7. dakikada golü atınca kahvehanedekiler, "Ya bu Lemi kimdir? Rum mudur, Ermeni midir, Rus mudur" diye, kendi aralarında konuşurken babam devreye giriyo ve "Ya bu ne ettiğimin çocuğuna o kadar futbol oynama, oynama dedim ama bir türlü dinletemedim" diyor. Onlar da "Hasan Aga bu senin çocuğun mu" diye soruyorlar. "Evet, benim çocuğum" diyor, babam da. Arkadaşları da bunun üzerine "Ya Hasan Aga bırak bu işleri, nerden senin çocuğun olacak! Sen camiden çıkmıyorsun. Bu senin çocuğun olamaz" diyorlar. Ondan sonra spiker, -zannediyorum İlker Yasin'di- Benim kısa bir seceremi anlatınca, babama inanıyorlar ve galibiyetten sonra onu kahvehanede omuzlara alıyorlar.

BİR DAHA ALMANYA'DAN 5 KURUŞ PARA GELMEDİ

-Babanız bu maçtan sonra sizi affetmiştir sanırım?

Evet! Çok mutlu oluyor. Daha da bana bir şey demiyor. Ama önemli bir olay daha cereyan ediyor: O günden sonra Almanya'da eve 5 kuruş para yollamıyor! (Gülerek). Bütün sorumluluğu bana yüklüyor. Rahmetli annem, "Para yollasana Hasan Aga!" diyor o da "Bak, millet, senin oğlun için, dünya kadar para kazandığını söylüyor. Bir daha size para falan göndermem" diye cevap veriyor.

'HOCAM BENİ ADIM LEMİ, LAMİ DEĞİL'

-Trabzonspor'da ilk hocanız kimdi?

Sadi Tekelioğlu'ydu. Fakat, altyapı sorumlusu Özkan Sümer'di. Şöyle bir şey olmuştu: İdmanlara başlamadan önce Sadi Hoca, benden Özkan Hocaya bahsetmişti. Özkan Hoca da hemen beni izlemeye geldi. Orada beni beğenince antrenmanı durdurdu ve aramızda şöyle bir konuşma geçti:  

-Senin ismin ne?
-Hocam Lemi
-Lami mi?
-Hayır hocam. Lemi, benim adım
-Lami mi?
-Hocam size adımı nasıl anlatacam? Le-mi!
-Şimdi anladım evladım

Özkan Hoca'yla ilk anımız bu şekilde yaşanmış oldu.

SAKATLIKLAR, MİLLİ TAKIM RÜYAMI ENGELLEDİ

-Aralıksız olarak tam 14 yıl Trabzonspor formasını giymenin sırrı nedir?

Bunların bir de altyapıları var. Trabzonspor'un A takımında 14 yıl oynadım. İki defa ayağım kırıldı. 18 yaşında tam A Milli Takım'a gitmek üzereyken, Özkan Hoca yollamadı. Bir yıl sonra bileğim kırıldı. 6 ay oynamadım. Daha sonra düzeldim ve 23 yaşında A Milli Takım kampına davet edildim. Fatih (Terim) Hoca ile Sepp Piontek zamanıydı. Kamp dönüşü bu kez dizim kırıldı. 1989'da en iyi dönemimde yaşadığım bu sakatlık benim kariyerimi olumsuz etkiledi. Özellikle A Milli Takım'da oynamamı engelledi. Ama çocukluk hayalim Trabzon formasını, bir kez bile olsa, giymekti. Ben ise 14 yıl boyunca, toplam 400 küsur kez giydim. Bu da benim için bir gurur kaynağı tabii ki.

TRABZONSPORLULAR EVLADINA DAHA ACIMASIZ

-Trabzon'da futbolcu olmak zor derler. Neden?

Dediğiniz çok doğru. Maalesef, Trabzon, kendi çocuğuna, kendi altyapısından yetişen oyunculara karşı daha acımasız. Baktığınız zaman bütün başarısızlıklarda, mağlubiyetlerde hep yerli oyunculara; Lemi'ye
Hami'ye (Mandıralı), Ogün'e (Temizkanoğlu) Soner'e (Boz), Kemal'e (Serdar) fatura kesilir. Benim dönemimden bahsediyorum. Kendi evlatlarına karşı bir önyargı vardı. Özellikle müsabaka devam ederken tribünlerden çatlak sesler çıkıyor. Burda şunu göremiyorlar; bugün yarın bizim de ailemizin bir parçası burada forma giyebilir. Aynı tepkiyi o da görebilir. Tamamen duygusal davranıyorlar. Kendi insanına anlamsız tepki gösteriyorlar.

FUTBOLCULAR PARA KAZANDIKÇA HALKTAN KOPUYOR

-Sabırsızlık da var sanki?

İlk zamanlarda bu kadar tepki çok yoktu. Olaya sosyolojik olarak bakmak gerekirse; bizim ve bizden önceki dönemlerde taraftarlarla futbolcular arasında ekonomik anlamda uçurum fazla değildi. Futbolcular para kazandıkça, insanlarla doğru iletişim kuramadıkça toplumun onlara karşı hazımsızlığı başladı. Haliyle aynı mahalleyi, aynı kahvehaneyi paylaşan futbolcu, zamanla o halktan koptu. Kendisini başka bir statüde görmeye başladı. Bunun sonucunda bazı kesimlerde kıskançlık oluştu.

'OY LEMİ, BİLMEM SENİ NE YAPİM'

-Yani bazı taraftarlar bir nevi art niyetli mi, davranıyor?

Evet, öyle olduğunu düşünüyorum. Örnek vereyim: 1996'da şampiyonluğu kaçırdığımız dönem ağabeyim bir maçta beni tribünden izliyor. Yanındaki bir taraftar da bana kafayı takmış maçı seyrediyor. Hami topu alıyor dışarı vuruyor. Yanındaki "Oy Lemi! Seni bilmem ne yapayım?" diyor! Şota topu kaptırıyor. "Oy Lemi! Seni bilmem ne yapayım?" diyor!  Bu defa, Orhan (Çıkırıkçı) alıyor topu kötü orta yapıyor. Yine "Oy Lemi! Seni bilmem ne yapayım?" diyor! Ağabeyim dayanamayıp dönüp diyor ki "Ya başkaları hata yapıyor ama sen sürekli Lemi'ye sövüyorsun. Senin derdin nedir?". Adam orada tabii beni gözüne kestirmiş. İçsel sorunlarını, mutsuzluğunu gelip dışa vuruyor. Sonra başlıyor bize sövmeye. Haa, şu da oluyor: Aynı taraftar hata yapsa bile, elinden gelen her şeyi ortaya koyan Lemi'ye de saatlerce "Başbakan Lemi" diye tezahürat yapıyor. Böyle de bir taraftar topluluğuna sahibiz yani (Gülerek).

'YAHU DAHA MAÇ BİTMEDİ, NEDEN YUH ÇEKİYORSUNUZ?'

-Tribünlerden söz açılmışken, taraftarlarla zaman zaman sözlü atışmalara girdiğiniz biliniyor. Buna niye ihtiyaç duyuyordunuz?

Aynen öyle. Ya şimdi örneğin; bir iki adam geçiyorsunuz sağ taraftan. Topu ortalıyorsunuz. O an isabetsiz orta oluyor veya defans topu çıkarıyor. Sonra tribünlerde protestolar, küfürler başlıyor... Ben de orta
sahaya geldiğimde dönüyordum tribünlere, "Ya kardeşim niye yuhalıyorsunuz? Daha müsabaka bitmedi. Hadi alkışlayın beni... Daha iyi oynayacağım" diyordum. Onlar da başlıyordu beni alkışlamaya...Hatta Sunay Akın'ın da anlattığı '2 numara gol atar mı?' hikâyesi buradan çıkmıştır.

BEN ŞOTA MIYIM KARDEŞİM? BAK FORMAMDA 2 YAZIYOR!

-O hikâyeyi kısaca anlatır mısınız?

Avni Aker Stadı (yeni stadın yapımından sonra yıkıldı), Trabzon'daki iki hastane; yani Numune Sigorta ile Numune Hastanesi arasındaydı. Yukarıdaki kaleden, Sigorta Hastanesi tarafından topu aldım. Sürdüm orta sahaya kadar... O ara biri geldi. Ona çalım attım. Biri daha geldi. Ona da bastım çalımı. Baktım girmişim ceza sahasına... Topu tam Şota'ya ortalayacağım. Fakat o iki defansın arasında gözükmüyor. "Ulan, kendi kalemden aldım rakip kaleye kadar geldim. Bari tarihi bir gol atayım" dedim. Topa bir vurdum. Top doğru Numune Hastanesi'ne gitti! Ben tribünlerden alkış beklerken başladılar yuh çekmeye! Döndüm, "Ne bağırıyorsunuz. Ben Şota mıyım? Görüyorsunuz, sağ bek oynuyoruz. Sırtımdaki formamı göstererek, 'Bakın 2 numara' yazıyor" dedim. (Gülerek)

'HA BU LEMİ BAŞBAKAN GİBİ KONUŞİ'

-Sana 'Başbakan Lemi' lakabı nasıl takıldı?

Yine bize taraftarın öfkeli olduğu bir dönemde futbolcular olarak kendi aramızda toplantı yaptık. Bu böyle gitmez dedik. Gidelim taraftarlarla konuşalım dedik. Taraftarları bilgilendirme ve bilinçlendirme toplantıları adı altında Hami ile birlikte kahvehaneleri, dernekleri gezmeye başladık. Gittiğimiz toplantılarda biraz da felsefi bir üslupla onlara diyordum ki, "Bize 90 dakika destek verin. Erken gol atamadığımızda bize küfretmeyin. Maç sonunda kötü sonuç alırsak o zaman bize istediğinizi
söyleyin".

Yine bir gün en kalabalık taraftarlar derneğinden birindeydik. Orada Paşa isminde bir tribün lideri vardı. Konuşmam bittikten sonra Paşa dedi ki, "Ha bu Lemi aynı başbakan gibi konuşi". O hafta maça çıktık. Tribünler herkesi tek tek çağırıyor. Ama beni nedense çağıran eden yok! En sonunda 11. futbolcu olarak, "Başbakan Lemi" tezahüratı yaparak beni tribünlere çağırdılar.

İKİ BELÇİKALI İKİ ZIT TEKNİK ADAM

-Trabzonspor'da birçok yerli ve yabancı teknik adamla çalıştınız. En çok hangisinden etkilendiniz?

Yabancı olarak Urbain Braems'ten etkilendiğimi söyleyebilirim. Kendisi Belçikalıydı. Çok enteresandır ama hiç etkilenmediğim hoca da yine bir Belçikalı olan Georges Leekens'ti. Hiçbir şey veremeyen bir teknik
adamdı. Zaten Türk insanını küçük gören biriydi. Burnu havadaydı. Braems ise tam tersi bir kişiliğe sahipti.
Üniversitede hocaydı. Babacan bir insandı. Futbolcuyu psikolojik olarak çok iyi hazırlardı. Fakat o bunu yaparken vatandaşı Leekens, futbolcuyu aşağılıyordu.

AHMET SUAT ÖZYAZICI VE ÖZKAN SÜMER BİR BAŞKAYDI

-Yerli hocalarla ilişkiniz nasıldı peki?

Hepsiyle aram iyiydi diyebilirim. Ahmet Suat Özyazıcı'nın çok farklı yönleri vardı. Futbolcuyu özgür bırakırdı. Yeteneklerini sergilemesine izin verirdi. Özkan (Sümer) Hoca ise, çok disiplinliydi. Futbolcunun yaratıcı özelliklerine müsade etmezdi. Bu da kendine özgüveni olmayan futbolcularda travmalara sebebiyet veriyordu. Oyuncu maçı bırakıyordu.

ŞENOL GÜNEŞ, HOCALARINDAN MODEL ÇALDI

-Şenol Güneş'ten bahsetmediniz?

Şenol hoca, Ahmet Suat ile Özkan hocanın karışımıydı. Özkan hocanın gereksiz kurallarını değil de öğreticiliğini, Ahmet Suat hocanın futbolcuya özgüven aşılamasını kendine model aldı. Şenol hoca da her ikisinin iyi yönlerini görebiliyorsunuz.

MİNiBÜS PARAM YOK DİYE FUTBOLU BIRAKACAKTIM

-Özkan Sümer'i yakın zamanda kaybettik. Neler hissettiniz?

Çok üzüldüm. Ben Trabzon'da oynamaya başladığım zaman Akçaabat'tan gidip geliyordum. Bir hafta boyunca antrenmana gitmem için minübüse verdiğim para kadar o hafta annem eve alış-veriş yapıyordu. Yani diyelim yol için bir haftada 50 lira harcıyorsunuz. Annemin de bir hafta evde harcayacağı para 50 liraydı. Paramız yoktu. Bu yüzden bir yıl sonra Trabzonspor'un idmanlarına gitmemeye başladım. Bir gün Özkan Hoca, Akçaabat'a kadar geldi. Dediler ki "Özkan Hoca seni arıyor" O zaman tabii Özkan Hoca, A Milli Takım'ı çalıştırmış, Trabzonspor'u şampiyon yapmıştı. Ona karşı büyük sempati vardı. Hoca, beni buldu ve "Neden antrenmanlara gelmiyorsun?" diye sordu. Dedim ki "Böyle, böyle.. Minibüs param yok. Her gün gidip gelemiyorum. Çok fazla para tutuyor". O da, "Ben hocana söyleyeceğim, sana gidiş-geliş için yol parası verecekler. Dert etme" dedi. Sonrasında tekrar başladım. O yüzden Özkan Hoca'nın, bendeki emeği büyüktür. Bir de babam beni Almanya'ya götürmek istemişti. Özkan Hoca izin
vermemişti.

'18 YAŞINDA MİLLİ TAKIMA MI GİDİLİRMİŞ?'

-Rahmetli Özkan Sümer ile bazı tatsız anılarınız da var galiba?

Evet... 18 yaşında tam A Milli Takım'a gidiyorum. Beni göndermiyor. Rahmetli Candan Tarhan diyor ki, "Lemi'yi A Milli Takım'a alıcağım". Özkan Hoca da, "Yok, daha çok genç, onu kaybederiz" diyor. Ya hocam sanane! Bırak gidelim işte. 18 yaşında A Milli Takım'a gidiyoruz. Derdin ne yani? "Yok kaybederiz çocuğu" diyerek, beni göndermemişti. Ondan sonra sakatlandım. Bir daha da A milli olamadım.

'TAKOZ RECEP' KADAR OLAMADIM!

-O zaman içinizde ukde kaldı A Milli Takım?

Elbette... 14 yıl Trabzonspor'da oyna ama A Milli olma. Ha, benim oynamadığım dönem kim oynuyor sağ bekte? Beşiktaşlı 'Takoz Recep' (Çetin)! Bir tane asisti yok. Allah, Allah! Ama 10 yıl boyunca A Milli Takım'da sağ bek oynadı. (Gülerek). Hatta Samsunsporlu Vural (Korkmaz), Gaziantepsporlu Mustafa (Özer) bile oynadı... Fatih (Terim) Hoca'm sağolsun, birilerini alıyordu ama bizi almıyordu. Neyse... (Gülüyor)

PARTNER YERİNE PARK YERİ ARAYINCA...

-Özkan Hoca'yla meşhur 'Partnerini bul' hikâyeniz var. Onu mu anlatırsınız, yoksa başka birini mi?

O kadar çok var ki... Zaten bu anılarla ilgili bir kitap yazmak istiyorum. Sadece neşeli olanlarını; insanları güldürenleri. Özkan Hoca ile en az 50 tane anım var. Partner hikâyesi ise, şöyle olmuştu. Boztepe'de antrenman yapıyoruz. İdman sonunda bayır yukarı 10 tane 100 metre depar atıyoruz. Deparın sonunda herkesin nabzı 180-200... Sağa sola dağılmış bir haldeyiz. Zar zor nefes alıyoruz. Konuşacak halimiz yok.

Yanımdan Özkan Hoca geçiyor ve "Evladım park yeri bulsana" diyor... "Allah, Allah ne park yeri ya! Ne diyor bu adam!" Herkes sağda solda duruyor zaten. Yine yanımdan geçiyor ve yine "Evladım bir park yeri bulsana" diyor. "Ulan, biz araba mıyız yaa! Ne park yeri bulacağız, ne anlatıyor bu adam?" diyorum, kendi kendime. Ondan sonra geldi yanıma, "Evladım partnerini bulsana? dedi. "Ne park yeri hocam ya" dedim. O da bana, "Hay seni bilmem ne yapayım... Ne parkı ulan! Partner bul, oğlum partner! Yani bir arkadaşınla eşleş, diyorum" diye bağırdı. Ben de "Hocam 'Kendinize eş bulun' desenize. Sabahtan beri burda park yeri arıyoruz!" dedim. Ondan sonra başladık tabii gülmeye...

EVLADIM GİT SADIK DEDA'DAN PARAYI TAHSİL ET'

-Peki Özkan Sümer'in kurallarından birkaçını sayabilir misiniz?

Diyelim ki antrenman saat 08.00'de. Tam bir dakika kala hoca soyunma odasına girer. Eğer o an sen ayakkabını bağlıyorsan yandın. Hemen cezayı yiyorsun. Diyelim Saat 11.00'de yemek. Dakik geleceksin. Yoksa ceza. Sarı kart gördün, ceza. Bununla ilgili bir anı anlatayım: Galatasaray ile oynuyoruz. Hamdi iki gol attı. Tribünlere koştu. Hakem Sadık Deda, Hamdi'ye kart göstermedi. Sonra üçüncü golü ben attım ve tribünlere koştum. Bir baktım Sadık Deda, bana sarı kart gösteriyor. Bizde her salı günü tesislerde cezalar okunurdu.

"Ohh bu hafta bana ceza yok" dedim. Bir de ne göreyim! Özkan Hoca, bana cezayı kesmiş! Bugünün parasıyla 5 bin lira ceza. "Hayır, itiraz ediyorum" dedim. Yıktım ortalığı... Özkan Hoca "Neye itiraz ediyorsun' dedi. "Hamdi iki gol attı, tribünlere koştu kart görmedi. Ama ben gol atıp tribünlere gidince sarı gösterdi" dedim. Hoca da "Evladım, sen git bunu Sadık Deda'ya anlat. Parayı ondan tahsil et. Beni hakemin hatası ilgilendirmez" dedi.

HAMİ VE ORHAN, FUTBOL HAYATIMI BİTİRECEKTİ!

-Saha içinde en iyi anlaştığınız oyuncu kimdi?

Genelde 3-5-2 oynuyorduk. Hami öndeydi. Bazen Hami'ye bazen de Orhan'a topu veriyordum. Tam bindirme yapacağım. Ağabey bunların ikisi çok süratli! Adamlara yetişemiyorum. "La oğlum bekleyin" diyorum. "Neyi beklicez, biz rakip kaleye gittik zaten. Sen gelene kadar akın bitti" diyorlar. Ben de onlara "Sizin yüzünüzden futbol hayatım bitecek" dedim. Koşuyorum koşuyorum... Yetişemiyorum. Adamlar çok hızlı. Hele Orhan'a nasıl bindireceksin. Herif bildiğin uçuyor. (Gülerek)

NE YAPSIN ADAM? HER VURDUĞU GOL OLUYOR

-Hami Mandıralı'nın size pas vermek istemediği doğru mu?

Bana pas verebileceği pozisyonlar oluyordu. Ama o kaleye vuruyordu. Haklı o da. Sağ vuruyor gol. Sol vuruyor gol. Ne yapsın adam... (Gülerek). Her yerden vuruyordu. 400 tane gol atmış. Biz de bir şey
diyemiyorduk ya...

BÜYÜK METİN'İ HAFTANIN YILDIZI YAPTIM

-Sizi sahada en çok zorlayan rakip oyuncu kimdi?

Büyük Metin (Yıldız) vardı. Eski Galatasaraylı Metin. O zaman Zeytinburnu'nda oynuyordu. O tombili tombili çocuk bir çalımlar atıyordu bana... Sonra haftanın en kötüsü Lemi Çelik. Haftanın adamı Metin Yıldız oluyordu! Gerçekten çok özel bir oyuncuydu.

SONER BIRAK TOPU, ZUBİZARRETTA'DA KALSIN

-Barcelona'ya karşı Nou Camp'ta oynadığınız maçta neler hissettiniz? O maçla ilgili bir hatıranız var mı?

O maçla ilgili kitap bile yazılır. Hangisini anlatsam bilmiyorum ki... Dur Soner (Boz)'i anlatayım. Biraz da onun kulaklarını çınlatalım. (Gülerek): Durum 5-1'di. Soner, ikinci golümüzü attı; 5-2 oldu. Dakika 70
falandı sanırım. Soner koştu, topu ağlardan alıyor. Kaleci Zubizarreta ile topu almak için adeta dövüşüyor. Topu alacak ama Zubizaretta vermiyor. Nihayetinde Soner aldı topu santraya koşmaya başladı. "Soner nereye koşuyorsun oğlum" dedim. O da "Haydi, haydi" dedi. "Oğlum manyak mısın? Maç 10'a 2 mi bitsin? Bırak top orada kalsın. Vakit geçsin. Niye acele ediyorsun?" dedim. (Gülerek)

KADIKÖY'ÜN BASKISI DAHA FAZLA

-Ali Sami Yen, Şükrü Saracoğlu ve İnönü... Bu stadlardan hangisinde daha çok baskı hissediyordunuz?

Fenerbahçe'ye karşı Kadıköy'de oynadığımız maçlarda daha fazla baskı oluyordu. Diğer sahalarda o kadar baskı hissetmiyorduk.

FENERBAHÇE İLE REKABET 1970'LERDEN GELİYOR

-1980'lerden bu yana Fenerbahçe ile Trabzonspor arasındaki maçlar neden gergin geçiyor?

O dönem şampiyonluk yarışı Fenerbahçe ile Trabzonspor arasında geçiyordu. Ne Beşiktaş ne de Galatasaray vardı. Beşiktaş'ın çıkışı Gordon Milne ile birlikte 1989'dan sonra, Galatasaray'ın esas büyük çıkışıysa 1996'dan itibaren Fatih Terim ile başladı. 1970'lerin ortalarında futbolun tam popüler olmaya başladığı dönemlerde Trabzonspor'un öne çıktığını görüyoruz. 10 yıl içinde kazandığı 6 şampiyonluk ve aldığı birçok kupa var. O süreçte de hep Fenerbahçe ile yarıştı. Trabzonspor, hâlâ 3 büyüklere karşı birebir yapılan müsabakalarda kafaya kafaya.

RÜŞTÜ İLE TEK KALE MAÇ YAPTIK AMA KAYBETTİK

-1995-96 sezonunda Fenerbahçe'ye 2-1 kaybettiğiniz maçta teknik direktörünüz Şenol Güneş'in taktisel bir hatası oldu mu?

O maçta şöyle bir şey oldu: Şenol Hoca, "İlk yarı nasıl oynadıysanız ikinci 45 dakikayı da öyle oynayın" demişti. Fakat, şu da bir gerçek ki; tarihte böyle bir sürü enteresan maçlar oynandı. O da öyle bir maçtı. Burada "Şenol Hoca, bir forvet çıkartıp orta sahaya adam koysaydı" diye düşünülebilir. Ancak futbolda kötü giden bir şeye müdahale edersiniz. Biz o kadar iyi oynuyorduk ki... İkinciyi kaçırıyoruz, üçüncüyü kaçırıyoruz! Fenerbahçe'nin akını bile yok. Adeta tek kale oynuyorduk. Rüştü (Reçber) de kurtarıyordu. Dediğim gibi, Şenol Güneş'in teknik adam olarak müdahale edeceği olumsuz bir durum yoktu.

ŞAMPİYONLUK HIRSI AKLIN ÖNÜNE GEÇTİ

-1-0 öne geçtikten sonra farka gitmek istediğiniz doğru mu?

Bazı oyuncularımız kontrolden çıkmıştı. Maçın atmosferi, gidişatı ve havası bambaşkaydı. Bu tip maçlarda futbolcu artık ne hocayı ne de başkasını dinler. O kadar çok kendinizi kaptırıyorsunuz ki... O şampiyonluk isteği ve hırsı aklın önüne geçiyor. Duygularınızla top oynuyorsunuz.

ASIL VANSPOR MAÇINI KAZANMALIYDIK

-O maçtan sonra neler yaşadınız?

Tabii büyük bir ruhsal çöküntü oldu şehirde. Taraftarlar tesislere gidene kadar otobüsümüzü taşladı. Aslında ondan önceki hafta Vanspor'u yenseydik Fenerbahçe maçının hiçbir önemi olmazdı. Dediğim gibi, Van maçı daha büyük travma yarattı. Şampiyonluğu kendi elimizle verdik.

ŞOTA VE ARÇİL'İ KENDİ ELLERİMİZLE BESLEDİK

-Şota-Arçil kardeşler transfer edildiğinde tepkiniz ne oldu? Onları birbirinden ayırt edebiliyor muydunuz?

Birbirine benzeyen zayıf, cılız iki çocuk geldi böyle. "Ulan, bunlar nasıl top oynayacaklar. Acayip zayıflar" dedik. Sonra başladık biz bunlara yemek vermeye. "Al oğlum Şota şu balığı ye, al oğlum Arçil şu eti ye" falan diyerek onları beslemeye aldık. Fakat sahaya çıktıklarında iki tane özel yetenekli, yaratıcı oyuncular gördük. Trabzonspor'a çok katkı sağladılar. En önemlisi ikisi de karakterli insanlar. Şota tam bir aile babası. Pratik zekâsı çok iyi. Arçil ise çok hırslı. Delikanlı bir kardeşimiz. Gerçekten Trabzonspor bu konuda çok şanslıydı.

ŞOTA'DAN SONRA SÖRTLOTH GELİR

-Trabzonspor'da top oynamış en başarılı üç yabancıyı sorsam kimleri söylersiniz?

Başta tabii ki Şota'yı söyleyeceğim. Ondan sonra Sörloth geldi. Mükemmel bir performans sergiledi. Onun haricinde hatırlayacağım üçüncü bir oyuncu şu an aklıma gelmiyor.

NWAKAEME, VUGRİNEC'TEN DAHA İYİ

-Davor Vugrinec veya Lars Olsen olabilir mi?

Hayır... İkisi de kaliteli oyunculardı fakat bana sorarsanız Nwakaeme onlardan daha iyi.

YABANCI FUTBOLCULARA SIRT ÇEVİRMEDİK

-Trabzonspor uzun bir dönem yabancı oyunculara sıcak bakmıyordu. Daha çok kendi öz kaynaklarından yetişen oyuncuları tercih ediyordu. Sizin dönemizde yabancılara bakış nasıldı, aranızda gruplaşma var mıydı?

Kesinlikle böyle bir şey olmuyordu. Tam tersi, sahipleniyorduk. Hani Avrupa'dan geldiler diye, yalnızlık çekmesinler diye, onlarla kaynaşmaya çalışıyorduk. Yemeğe götürüyorduk. Onlarla saha dışında da zaman
geçiriyorduk. Hâlâ birçok yabancı oyuncuyla görüşüyorum. Bakın... Trabzon'un şöyle bir özelliği var; A Milli Takım'a en çok oyuncu kazandıran şehir Trabzon'dur. Bu tesadüf değildir. Trabzon'da derin bir futbol kültürü, ruhu, aşkı ve sevdası vardır. Bu yüzden o yöredeki insanların hâyâli Trabzonspor'da futbol oynamaktır. Haliyle A Milli Takım formasını giymektir.

BREZİLYALI FRED NE TRABZON'A NE F.BAHÇE'YE YÂR OLDU!

-Bir dönem Trabzonspor'da scout olarak da göre yaptınız. Sizin tavsiyeniz doğrultusunda alınan ya da alınmayan futbolcu oldu mu?

Benim scout'luk yaptığım dönemde Brezilya Milli Takımı'nda oynayan Fred vardı. O zamanki değeri 1 milyon dolardı. Onu Trabzonspor'a önermiştim. Fakat o zaman için bu büyük paraydı. Görüşmeye gittiğimizde rakam 3 milyona çıktı ve onu alamamıştık. O dönem Fenerbahçe'de Rıdvan Dilmen görev yapıyordu. "Bana bir forvet önerir misin?" demişti. Ben de Fred'i tavsiye etmiştim. O sırada değeri 7 milyona yükselmişti. Fred, daha sonra 15 milyona Lyon'a gitmişti.

AVCI İLE SEZON ÖNCESİ ANLAŞILMIŞTI, NEWTON KUPAYI ALINCA VAZGEÇİLDİ

-Trabzonspor'un transfer politikasını ve yabancı oyuncu tercihlerini nasıl buluyorsunuz?

Başarısız buluyorum. Özellikle Başkan Ahmet Ağaoğlu, sezon başı Abdullah Avcı ile anlaşmışken Eddie Newton kupayı kazanınca yönetimden kimseye danışmadan onunla devam edeceğini açıklamış. Sonra bütün transferleri Newton'la birlikte yaptı. Sadece 1 veya 2 tanesini izleme komitesine sordu. Şimdi iki stoper haricinde transfer edilen tüm yabancıların sıradan olduğunu söyleyebilirim. Hele devre arasında Yunus Mallı gibi fizik gücü zayıf ve temposuz bir oyuncuyu almaları çok enteresan. Bu transferleri kim ve neden yaptı? Anlamakta güçlük çekiyorum.

TEKSTİLCİ FUTBOLCU BAKMAYA GİDERSE...

-Size göre transferler nasıl yapılmalıydı?

Başkana tavsiyem; lütfen sen transfer yapma! Bırak izleme komitesi oyuncu alsın. Yetti artık! Futboldan anlayan insanlara bırak bu işi. Yıllardır Türk futbolu bunlardan çekti. Bir örnek vereyim: Bizim Ahmet Kul vardı, eski yöneticimiz. Buna diyorlar ki "Git şu hocayla beraber Bulgaristan Milli Takımı'nı izle. Orada 8 numaralı bir oyuncu var, onu alıcağız. Ahmet Ağabey gidiyor Bulgaristan'a. Maç başlıyor. 'Ya biz kimi alacaktık, 8 numarayı mı alacağız?. Pek koşmuyor, biz en iyisi 10 numarayı alalım" diyor. Yanındaki hoca da "Ahmet Ağabey, bu 10 numara dediğin adam Hristo Stoichkov. Barcelona'da oynuyor. Nasıl alacağız ki onu" diyor. Yani tekstilci, futbolcu almaya giderse olacağı bu.(Gülerek)

ABDULLAH AVCI, BU TAKIMA SAVUNMAYI ÖĞRETTİ

-Son yıllarda Trabzon'daki teknik direktör sirkülasyonu çoğaldı. Size göre başarı yerli hocayla mı yoksa yabancıyla mı gelir?

Geçmiş yıllara baktığınızda Urbain Braems, haricinde başarılı olmuş yabancı hoca yok. Şampiyonluk kupaları hep yerli teknik adamlarla geldi. Şampiyonluk süreçlerinde de hep Şenol Hoca vardı. Şenol Hoca'nın haricinde Abdullah Avcı'nın ortaya koyduğu performansı olağanüstü buluyorum. Bu oyunculara takım savunma yapmasını öğretti.

İYİ MALZEME YOKSA, ABDULLAH HOCA NE YAPSIN

-Abdullah Avcı, Trabzonspor'un aradığı kan diyebilir miyiz?

Evet... Bana göre Abdullah hoca, ruh, karakter ve felsefe olarak Trabzonspor'un yapısıyla uyuştu. Ben başarılı olacağına inanıyorum. Ancak şunu unutmayın; eğer oyuncu kadronuz yetersiz ise dünyanın en iyi hocasını getirin başarılı olma şansınız yoktur.

HÜSEYİN CİMŞİR, HATALARDAN DERS ÇIKARMADI

-Siz bir demecinizde "Hüseyin Cimşir, Trabzon'un Guardiola'sı olacak" demiştiniz. Hüseyin Hoca, neden tutunamadı?

Çünkü Hüseyin Hoca'nın söylemleri başka, eylemleri başka oldu. Ünal Karaman döneminde Trabzonspor'un mağlup olduğu maçların analizini yapabilseydi, son 4-5 müsabakayı kaybetmezdi. Örneğin Abdullah Avcı, onun kaybettiği maçların hepsini kazandı. Hem de kadrosu daha yetersiz olmasına rağmen. Belki 1-0, 1-0 kazandı ama oyunu tutmasını bildi. Hüseyin Hoca, o tür maçların hepsini kaybetti. Sanırım kulübede duygularıyla hareket etti. Kontrolü kaybetti. Yanlış oyuncu değişiklikleri yaptı. 1-0'dan maç verdi.

BAŞKAN AĞAOĞLU, ÜNAL KARAMAN'I YALNIZ BIRAKTI

-Bir kısım Trabzonsporlu taraftar Ünal Karaman'a haksızlık yapıldığını düşünüyor. Siz buna katılıyor musunuz?

O dönem Ünal Hoca'yı dinliyorum, gerçekten haklı. Ama bazı yöneticilere kulak veriyorum onlar da Ünal Hoca için aynı şeyleri söylüyorlar. Bana göre gereksiz alınganlık ve hassasiyet yüzünden ayrılık yaşandı. Ünal Hoca bana, "Her gün yanıma gelen insan (Başkan Ahmet Ağaoğlu) Konya'daki kampa gelmedi. Takımla ilgilenmedi" dedi. Daha sonra Konya'yı yenmemize rağmen başkan çıkıp "Böyle futbol olmaz. Trabzonspor böyle oynamaz" diye konuştu. Her takım sanki iyi oynayarak mı maç kazanıyor? O yüzden Ünal Hoca son derece haklıydı.

'SANKİ BİRİLERİ ALİ KOÇ'U SABOTE EDİYOR!'

-Fenerbahçe'nin bu sezonki performansını nasıl buluyorsunuz?

Bana göre birileri Ali Koç'u sabote ediyor. Cisse, Samatta, Thiam ve Valencia golcü mü Allah aşkına? Fenerbahçe'nin şampiyon olduğu yıllara bir bakın. Ya forvetlerinden biri gol kralıdır ya da en az 15-20 golü vardır. Ben sezon başında "Pelkas Fenerbahçe'nin 10 numarasıdır, 9'u bulsunlar şampiyon olurlar" demiştim. Ama ne yaptı Fenerbahçe, Pelkas varken gittiler Mesut Özil'i aldı. Ona verdiler yıllık 10 milyon Euro. 3.5 yılda eder 35 milyon Euro. 10 ay top oynamamış adamdan en az 3 ay verim alınamayacağını bilmiyorlar mı? Hadi Mesut'u aldın diyelim. Peki sen dört forvetinin toplam gol sayısının Larin kadar olmadığına da göremiyor musun? Bir de üstüne İrfan Can Kahveci'yi transfer ettiler.

'OZAN VARKEN İRFAN CAN'I NEDEN ALIYORSUN?'

-İrfan Can transferini yerinde bulmuyor musunuz?

Kardeşim sen İrfan Can'ı neden alıyorsun? Bir sezonda en fazla 3-4 gol atar. 7 milyon Euro da ona verdin. Elinde en az 10 milyonluk Ozan Tufan'ı attın kulübeye. Kafadan 17 milyon Euro gitti. 6 milyona Samatta'yı almışsın. Etti sana 23 milyon. Mesut'a da 35 milyon Euro toplamda para ödüyorsun. Sen bu kadar hata yaparsan başka yerlerde suçlu aramana gerek yok. Bırakın milleti karalamaya.

EROL BULUT, BU FORVETLERLE NE YAPABİLİR Kİ?

-Peki bir dönem sahadaki rakibiniz olan Erol Bulut'un teknik adamlığını başarılı buluyorsunuz?

Bu kadar hatalı ve gereksiz transferlere rağmen Erol Hoca'yı başarılı buluyorum. Bir hocanın öncelikli hedefi sahadaki oyuncadan tam kapasiteyle verim almaktır. Bunu Erol Hoca başarıyor. Ama oyuncu kalitesi burda öne çıkıyor. Bu forvetlerle ne yapabilirsiniz ki?

SERGEN YALÇIN SAYESİNDE AT YARIŞLARINI ÖĞRENDİM

-Trabzonspor'da yardımcı antrenörlük yaparken Sergen Yalçın da takımdaydı. Onun için idmanları sevmez derlerdi. Buna şahit oldunuz mu?

Evet sevmezdi. Ben o iyi çalışsın diye hiç bilmediğim at yarışları hakkında bilgi sahibi oldum. Sonra İstanbul'da Sergen'in takıldığı gece kulüplerini öğrendim. Onunla birçok ortak olgular, düşünceler, birliktelikler ürettim. Çok iyi dost olmuştuk. Sergen'in form tutması adına onun hoşlandığı her şeyi öğrenmeye çalıştım ve onunla paylaştım. Bu da onu motive ediyordu. Sanıyorum 10 günde 2- 3 kilo vermişti.

TÜRKİYE'YE GELEN EN POPÜLER YABANCI HAGİ

-Türkiye'ye gelen en popüler futbolcu kim? Mesut Özil diyenler var. Katılıyor musunuz?

Aslında bana göre Hagi. Hem Barcelona'da hem de Real Madrid'de forma giydi. İtalya'da oynadı. Karpatların Maradonası... En yetenekli oyunculardan biriydi. Mesut Özil de iyiydi tabi. Dünya Kupası kaldırmış özel bir oyuncu. O da Real Madrid'de oynadı. İkisi de söylenebilir.

ŞENOL GÜNEŞ, FENERBAHÇE'YE GİDER. NİYE GİTMESİN Kİ?

-Zaman zaman Şenol Güneş'in adı Fenerbahçe ile geçiyor. Sizin tanıdığınız Şenol Güneş, Fenerbahçe'ye gider mi?

Benim bildiğim Şenol Güneş, Fenerbahçe'ye gider tabii. Neden gitmesin? Zaten Fenerbahçe semtinde oturuyor. Kaç yıldır İstanbul'da yaşıyor? Şenol Hoca, nerdeyse 30 yıldır Fenerbahçe'de oturuyor. Şenol Hoca, duygularını asla profesyonel iş hayatıyla karıştırmaz. Mesleki disiplini bambaşkadır. Özel hayatı farklıdır.

BEŞİKTAŞ GİBİ FENERBAHÇE'Yİ DE ÇALIŞTIRABİLİR

-Trabzonspor camiasından tepki almaz mı peki?

Alacağını sanmıyorum. Yani yaklaşık 30 yıldır İstanbul'da Fenerbahçe'de yaşayan, Beşiktaş'ı şampiyon yapan, A Milli Takım'ı Dünya üçüncüsü yapan biri neden tepki alsın ki? Normal düşünemeyen birkaç fanatik Trabzonsporlunun tepkisi olabilir. O da gayet doğal.

ŞENOL HOCA, TEKLİF GELİRSE KABUL EDEBİLİR

-Hem Milli Takım'ı hem de Fenerbahçe'yi aynı anda çalıştırabilir mi?

Belki o konuda zorluk olabilir. Ama Fenerbahçe, Şenol Hoca'ya teklif yaparsa kabul edebilir. Bana göre Fenerbahçe'de çok başarılı olabilir.

YEĞENİM ÖZER HURMACI'YA YAZIK OLDU

-Yeğeniniz Özer Hurmacı'ya Fenerbahçe'deyken Alex'in veliahtı gözüyle bakılıyordu. Özer bunu niçin başaramadı?

Çok yetenekli bir futbolcuydu. Başarılı olması gerekiyordu. Fakat Almanya'da yetiştiği için Türkiye'ye uyum sürecini atlatamadı. Sakatlıklar yaşadı. Yanlış ameliyatlar oldu. Bu yüzden istenilen performansı sergileyemedi. Yazık oldu.

TÜRKİYE'DE SİYASET MESLEK HALİNE GELDİ

-Bir dönem siyasete soyunmuştunuz. Tekrar siyasete girmeyi düşünüyor musunuz?

Ben siyasetçi değilim. Türkiye'de siyaset bir meslek haline gelmiş. Fakat benim mesleğim bu değil. Çünkü ben para çalamam, çaldıramam. Haksız bir kazanç elde edemem. Kimsenin hakkını yiyemem. Yani siyaset bizim gibi 'Doğrucu Davut'ların işi değil. Ben o dönem CHP'den Deniz Baykal'dan bir teklif almıştım. Onu kıramadım. Çocuklara, kadınlara, ülkeye hizmet olsun diye yerel seçimlere girmiştim.

GALATASARAY'A GİTSEYDİM HER ŞEY FARKLI OLABİLİRDİ

-Geçmişte pişmanlık yaşadığınız bir olay var mı?

Ohoo keşkem çok...(Gülerek) Galatasaray beni istemişti. Tam Galatasaray'a geliyordum, Özkan Hoca ile Hayrettin (Hacısalihoğlu) Ağabey beni vermedi. Ben gitmek istediğimi onlara söylemiştim. Bir gün sonra
da Ankaragücü ile kupa finalimiz vardı. Sürmene Oteli'ndeydik. Moralim çok bozulmuştu. Ertesi gün maçta dizim kırıldı. Bütün hayatım değişti. Aslında o maçta oynamak istememiştim. Çünkü ruhsal olarak iyi değildim. Çok direndim oynamayayım diye ama Özkan Hoca bir şekilde ikna etti. En büyük pişmanlıklarımdan biri o maça çıkmamdı.

BEN GÖREV ADAMIYIM, İŞTEN KAÇMAM

-Gelecekten beklentileriniz ve planlarınız neler?

Daima bana verilen görevi en şekilde yapmaya çalışan biriyim. Sorumluluk bilincim yüksek, yaşam biçimini ona göre uyarlayan bir insanım. UEFA Pro Lisansı'm var. Teknik direktörlük yapmak adına her
türlü bilgiye ve yetkiye sahibim. Şu anda Sözcü gazetesinde spor yazarlığı yapıyorum.

LEMİ ÇELİK İLE BİR KELİME BİR CEVAP

  • Futbol : Bana saygı duyulsun diye oynadım
  • Avni Aker : Anılar
  • Sağlık : Öncelikli olması gereken
  • Karadeniz : Coşku
  • Hakem : Hakkaniyet
  • Hami Mandıralı : Çocukluğum
  • Balık : Zekâ
  • Fenerbahçe : Rekabet
  • Gol : Sevinç
  • Atatürk : Ondan daha büyüğü dünyaya gelmedi
  • Taraftar : Sevgi
  • Trabzon : Yaşam biçimi
  • Tatlı : Enerji
  • Kitap : Eğitim
  • Başbakan : Lemi Çelik
  • Korona : Çaresizlik

KİMLİK KARTI

ADI SOYADI : Lemi ÇELİK
DOĞUM TARİHİ: 9 Mart 1966
DOĞUM YERİ: Akçaabat, Trabzon
OYNADIĞI MEVKİİ: Defansif orta saha (Sağ bek)
FORMA NUMARASI: 2
LAKABI: Başbakan Lemi
ÖĞRENİM DURUMU: Beden Eğitimi ve Spor Öğretmenliği Fakültesi mezunu
PROFESYONEL FUTBOLCULUK KARİYERİ: 1983-1997 Trabzonspor,1997-1998 Altay, 1998-2000 Ağrıspor.
MİLLİ TAKIM KARİYERİ: 1984 Türkiye U18 (4), 1984-1989 Türkiye U21(6)
TEKNİK DİREKTÖRLÜK KARİYERİ: 2000-2001 Trabzonspor (Yrd. Antrenör), 2001-2002 Siirtspor (Yrd. Antrenör), 2002-2003 Güngören Belediyespor, 2003 Erzurumspor (Yrd. Antrenör), 2005 Zeytinburnu, 2010 Sarıyer (Altyapı Sorumlusu)
SİYASİ YAŞAMI: 2009 yerel seçimlerinde, Cumhuriyet Halk Partisi'nden (CHP) İstanbul, Güngören ilçesinin belediye başkanı adayı oldu, ancak seçilemedi.

Senin için hazırladığımız haberler